Kocam Murat, ben altı aylık hamileyken bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Oğlum Efe doğduğunda, hem sevinç hem de hüzün aynı anda içimdeydi.
Hayat giderek zorlaştı; faturalar birikti, ek işler yaptım, kupon biriktirdim, ayakta kalmaya çalıştım.
Annem bir gün,
“Bir haftalığına gel kızım, sana yardım ederim,” dedi.
İki montumu sattım, son paramı saydım ve bulabildiğim en ucuz otobüs biletini aldım.
Tek isteğim, annemin evine gidip biraz dinlenebilmekti.
Otobüs dizel ve kahve karışımı bir kokuya sahipti. Efe, motor çalıştığı anda ağlamaya başladı.
Onu sakinleştirmeye çalıştım ama susmadı. Yanımdaki adam dönüp sinirle baktı.
“Şu bebeği susturun artık!” diye bağırdı. “10 saat boyunca bu sesi dinlemek için para mı verdim ben?”
Yüzüm ateş gibi oldu. Elleriyle Efe’nin battaniyesini düzeltirken sesim titredi. Adam gülerek devam etti: “Tuvalete gidin, orada oturun! Hatta isterseniz yolun sonuna kadar orada kalın!”
Efe’yi sıkıca kucağıma aldım, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Koridordan geçip arka tarafa gitmek üzere ayağa kalktım.
Tam o sırada, bir adam ayağa kalktı. “Hanımefendi, lütfen benimle gelin,” dedi. Beni ön koltuklardan birine götürdü. “Burada bebek için yer daha rahat. Siz burada oturun, ben sizin yerinize geçerim,” dedi. “Bunu kabul edemem,” dedim. “Bu bir iyilik değil,” dedi. “Sadece yer değiştiriyoruz.”
Adam arka tarafa doğru giderken, az önce bana bağıran adam yüksek sesle:
“Çocuğunla otobüse binip insanları rahatsız etmeye hakkınız yok,!” dedi.. Birşey diyemedim sustum.. Efe çok şükür ağlamayı bıraktı ve uyudu kucağımda, Bende başımı cama yasladım gözlerimi kapattım.
Mola yerine yaklaşırken, eteğimi düzeltmek için oturduğum koltuğun kenarına elimi attım. Parmaklarım sert bir şeye değdi. Kumaşın arasında sıkışmış gibiydi. Biraz uğraştıktan sonra çıkardım.
Küçük, siyah bir poşetti.
Ama poşet sıradan değildi — kalın bir iple defalarca sarılmış, düğümlenmişti… Elimde sıkıca tutmaya devam ettim, mola yerine varınca herkes indi, otobüste sadece efe ve ben kaldım, sağa sola iyice baktıktan sonra poşetin düğümlerini açmaya başladım
Poşetin düğümlerini çözerken parmaklarım titriyordu. Efe kucağımda huzurla uyuyordu ama içimde bir fırtına kopuyordu. Bir yandan “ya kötü bir şeyse” diye korkuyor, diğer yandan merak beni kemiriyordu. Son düğümü çözdüğümde küçük bir tomar para çıktı karşıma. Biraz eski, ama dikkatlice katlanmış banknotlardı. Üzerinde mavi bir lastik vardı. Altında ise küçük, katlanmış bir kâğıt parçası. Kâğıdı açtım. Titrek ama temiz bir yazıyla şöyle yazıyordu:
“Bazen bir koltuk değişimi, bir hayatı biraz olsun rahatlatabilir.
Bebeğiniz için birkaç battaniye, belki biraz süt alırsınız. Hakkınızı helal edin.” Gözlerim doldu. O an etrafımdaki dünya sessizleşti. Motor sesi bile uzaklaştı sanki. O adam… Yüzü aklımda hâlâ netti — ne gösterişliydi, ne de sıradan. Ama gözlerinde bir şey vardı… anlayış, belki de kendi geçmişinden bir yankı. Kâğıdı göğsüme bastırdım. İçimde bir sıcaklık yayıldı, uzun zamandır hissetmediğim bir güven duygusu. Para çok değildi, ama benim için o anda dünyalar değerindeydi. Sanki birinin “Yalnız değilsin” deyişi gibiydi bu. Efe’nin başını okşadım. Küçücük yüzü battaniyenin altından görünüyordu. Fısıldadım:
“Bak oğlum… bazen iyilik, hiç tanımadığın birinin sessiz elinden gelir.”
Otobüs yeniden hareket etti. Pencereden dışarı baktım, yağmur yeni başlamıştı. Damlalar camdan aşağı süzülürken içimden bir dua ettim:
“Allah o adama ne dileği varsa versin…”
Sonra poşeti dikkatlice çantama koydum. Efe’yi kucağımda biraz daha sıkıca tuttum. Ve uzun zamandır ilk defa, gözlerimi kapattığımda içim biraz huzurluydu.