Perşembe gecesiydi.
Sessizlik yine evin içine çökmüştü.
Oğlumu kaybettiğimden beri geceler hep böyleydi:
uzun, ağır ve insanın içini kemiren türden.
Tezgâhı üçüncü kez siliyordum.
Aslında kirli değildi.
Sadece düşünmemek istiyordum.
Tam o sırada kapı çalındı.
Üç hafif vuruş.
Bir duraksama.
Ve sonra…
İki yıldır duymadığım o ses.
“Anne… benim. Kapıyı açar mısın?”
Elimdeki bez yere düştü.
Çünkü bu sesi yalnızca bir kişi çıkarabilirdi.
Ve onun artık hayatta olmaması gerekiyordu.
Oğlumdu.
Beş yaşında kaybettiğim,
küçücük tabutunu toprağa verirken son kez öptüğüm oğlum.
Kalbim göğsümde dondu.
Bu tür ağır kayıplardan sonra, beynin zaman zaman gerçeği ve anıyı birbirine karıştırabildiğini; uzmanlar, yas sürecinde profesyonel psikolojik destek almanın bu durumlarda önemli olabileceğini belirtiyor.
Kapıya doğru yürürken duvara tutundum.
Bacaklarım beni taşımıyordu.
Bir kez daha ses geldi:
“Anne… lütfen.”