Günün birinde güzel bir genç kadın sevmiş olduğu insanla evlenir aynı evde kocası ve kaynanası ile beraber yaşamaya adım atar. Oldukça mutludur, fakat kaynanası ile geçinememeye başlar. Dönem farkı sebebiyle kişilikleri tamamen farklıdır. Bu yüzden ve daha birçok ufak sebeple her gün kavga edip tartışırlar. Kocası da anası ve karısı içinde kalmaktan sıkılmış, mutsuz olmuştur.
Genç kadın, bu bu şekilde gitmez, bir şeyler yapmak gerek diye düşünür, eski bir tanıdıkları olan baharatçıya gider ve derdini ona anlatır. Yaşlı adam baharatlardan bir karışım hazırlar, kaynanasını zehirlediği belli olmasın diye der ki: – Bu karışımı 3 ay süresince her gün kaynanan için yaptığın yemeklerin içine azca bir miktar koyacaksın. Kimsenin şüphelenmemesi için ona fazlaca iyi davranmalı, onun en sevilmiş olduğu, güzel yiyecekleri yapmalısın.
Sevinç içinde eve dönen genç kadın yaşlı insanın dediklerini aynen uygular. Her gün kaynanasının sevmiş olduğu en güzel yiyecekleri yapar. Kaynanasının yemeğine azca oranda zehri damlatır. Kimse şüphelenmesin diye de ona fazlaca iyi davranır. Bir süre sonrasında kaynanası da fazlaca değişmiş olur ve ona kendi kızı şeklinde davranır. Evde artık hepsi mutludur. Genç kadın suçluluk duymaya adım atar. Pişman bir vaziyette baharatçı dükkanının yolunu tutar ve yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği zehrin tesirini yok edecek panzehir için yalvarır. Kaynanasının ölmesini artık istememektedir. Yaşlı adam yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran genç kadına bakar, ve der ki:
– Merak etme sana verdiğim karışım çeşitli vitaminler içeriyordu. Kaynananı daha da güçlendirdin. Gerçek zehir ise senin ile kaynanan arasındaydı. Sen ona iyi davrandıkça o da değişti ve aranızdaki zehir yerini sevgiye bıraktı, böylece siz gelin kayna değil, gerçek bir ana kız oldunuz. Eski bir Çin atasözü; “Sevilen insan sevgisini insanlara veren insandır.”