Güncel Can Yaman
Hastane kapıları aniden açıldı ve içeriye incecik, yıpranmış kıyafetler giymiş bir çocuk girdi. O an, zaman sanki durdu; bekleyenlerin gözleri üzerinde yoğunlaştı. Sanki bu çocuk, bir umut ışığı ya da karanlığın içinden fışkıran bir hayalet gibi görünüyordu. Yalnızlığı, odanın soğuk havasında bile hissedilirken, herkesin meraklı bakışları arasında yürümeye devam etti. Adımları, eski bir melodinin tınısı gibi yankılandı; belki de içindeki acıyı dile getiriyordu. Kafasındaki düşünceler, belki bir kaç saniyelik sessizlikte, hayatının ağır yükünü taşıyordu. Herkesin içindeki merak, bir soru işareti gibi dolanıyordu: Bu çocuk burada ne arıgordu?..Devamını yan sayfadadır geçmek için görsele do/ku.nun
Bir Çocuğun Sessiz Hikâyesi: Hepimiz İçin Bir Hatırlatıcı
O an, hastanenin steril ortamında zaman adeta durmuş gibiydi. O incecik çocuk… Varoluşu, tüm bu karmaşanın içinde bir dönüm noktasıydı. Kendi hayatlarımızın karmaşasında kaybolmuşken, bu küçük bedenin varlığı, hayatın ne kadar kırılgan olduğunu acı bir şekilde hatırlatıyordu.
Her birimiz, bu dünyada yalnızca birer birey olarak, kendi yüklerimizi taşımanın derdindeyken, başka birinin acısını görmek ruhumuza derin bir acı bıraktı. Bir başkasının yalnızlığını hissetmek, kalplerimize ağır bir sorumluluk yükledi.

Bir Bağ Kurma Arayışı
Bu çocuğun hikâyesinin, tüm bu karanlıkların arasında bir ışık olabileceğini düşündüm. Onun gözlerindeki kaybolmuş umutları gördükçe, sanki herkesin içindeki kayıp parçaları bulmasına yardımcı oluyordu. O çocuk, yalnızca bedensel varlık değil; toplumsal bir anlam taşır gibiydi. Her bireyin içinde toplumsal aidiyetin ne demek olduğunu sorgulatan bir varlık.
Hayat sadece fiziksel varoluş değil, aynı zamanda birbirimize dokunma arayışıdır. Bazen, bu dokunuşlar en basit ama en derin şekilde gelir. O çocuk, belki de bir araya gelmemiz için buradaydı; birbirimizi anlama, yardımlaşma, yeniden var olma için…
İşte o an, hayatın gerçek anlamı, bir kez daha gözlerimizin önüne serildi. Sözcüklerin ötesinde bir bağ kurmaya başladık; o çocuğun ruhunda saklı olan derin yaralar, hepimizin içindeki yaraları da açığa çıkardı. Hepimiz, bir şekilde ona dokunarak, kendi içimizdeki boşlukları doldurmak için bir fırsat bulmuştuk.

O çocuk, gözlerindeki umut kırıntılarıyla, sadece hayatta kalmaya değil, yaşamak için birbirimize ne kadar muhtaç olduğumuzu hatırlatıyordu. Kendisi için, belki de varlığı bir anlam taşımıyordu; ama bizler için, kaybolan insanî bağları yeniden inşa etmek adına bir fırsat oldu.
Toplumsal acılar, sadece birer istatistik değil; içimizde yaşayan gerçek duygularydı. O çocuğun varlığı, kendi iç yolculuğumuzu başlatmak için bir araç oldu. Ve belki de o, hepimizin içindeki kaybolmuş parçaları bulmamız için burada.

Bunlar da İlginizi Çekebilir