Günler, aylar geçti… Yalnızlığa alışmak hiç de kolay olmadı. Onun boşluğunu her yerde hissettim; evin sessizliğinde, çocukların yüzlerindeki masum gülümsemelerde, yalnız uyandığım sabahlarda… İlk başta onsuz geçen her gün bir sınav gibiydi. Onunla yaşadığımız her an, zihnimde yeniden ve yeniden canlanıyordu, sanki beynim bir türlü unutmam için beni ikna edemiyordu.
Çocuklara olan sevgim, bana güç veren tek şeydi. Onların yanında güçlü olmaya, hayatımızdaki bu değişimi en az yarayla atlatmaları için elimden geleni yapmaya söz verdim. Ancak bazen o kadar zor oluyordu ki… Küçük bir şey bile bizi çok üzüyor, bazen bir eşyasını buluyorduk ya da ansızın çocuklar “Babamız nereye gitti, neden dönmüyor?” diye soruyorlardı. Böyle anlarda kalbim parçalanıyor, gözyaşlarımı zor tutuyordum. Onlara güven duygusunu yeniden kazandırmak için elimden geleni yapmaya devam ettim. Her şeyden önce onların güçlü kalması gerektiğini biliyordum.
Bir süre sonra, kendime de bakmam gerektiğini fark ettim. Eşimi kaybettikten sonra kendime olan inancımı, kendimi sevmeyi ve ne kadar güçlü olabileceğimi unutmuştum. Arkadaşlarımla daha fazla vakit geçirmeye, yeni hobiler edinmeye başladım. Her gün küçük bir adım bile olsa, kendimi iyileştirmeye çalışıyordum. Yavaş yavaş, içimdeki bu boşluğu başka bir tür huzur kaplamaya başladı. Her kaybın bir kazancı olduğunu öğrendim; bu yaşananlardan sonra kendi değerimi, kendi gücümü yeniden keşfettim. Devamını okumak için Lütfen sonraki sayfaya geçiniz..