Arkadaşı ile su doldurmaya çeşmeye giden Şerife’nin üzgün hâli, arkadaşının gözünden kaçmadı. Koluyla arkadaşını dürterek; _ Ne oldu? Sanki Karadeniz’de gemilerin batmış gibi efkârlısın. Deyince, ağlamamak için kendini zor tutan Şerife daha fazla dayanamadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Arkadaşına; _ Bu akşam bana görücü gelecek. Babam, beni bu çocuğa vereceğini söyledi. Deyince arkadaşı durumu hemen anladı. Şerife’ye; _ Şimdi anlaşıldı neden ağladığın? Senin sevdiğin biri vardı. Adıda Mustafa’ydı. Yanlış hatırlamıyorum değil mi? Babangile bahsetmedin mi? Haberleri yok mu Mustafa’dan? Diye sordu. Şerife de; _ Bahsetmem mi? Bahsettim, haberleri var tabi ama babam, askere daha gitmemiş birine kız vermem dedi ve gözyaşları yanaklarından aşağı süzülmeye başladı. Bir eli ile gözyaşlarını siliyor, bir eli ile de suyun altına dolması için koyduğu bidonu tutuyordu. Arkadaşı Şerife’ye; _ İyi insan sözünün üzerine gelirmiş, bak kim geliyor? Dedi. Şerife suyu doldurmak için çöktüğü yerden ayağa kalkıp arkadaşının baktığı yöne doğru bakınca, sevdiğini görmenin mutluluğunu, onu bir daha göremeyeceğinin de hüznünü yaşadı. Elini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı. Mustafa, Şerife’yi ağlar görünce bişey olmuş diyerek endişelendi ve adımlarını hızlandırarak koşar adımlarla yanına geldi. _ Gönlümün sultanı neden ağlıyorsun? Bişey mi oldu? Diye sorunca Şerife’nin ağlaması daha da arttığından konuşamadı. Onun yerine Şerife’nin arkadaşı cevap verdi. _ Bu akşam ona görücü gelecekmiş ve babası da onu o çocuğa vereceğini söylemiş. Deyince, Mustafa’nın yüzü öfkeden kızardı. _ Yapamaz böyle birşey. Üstelik biz birbirimizi bu kadar çok severken dedi. Şerife ağlamasını hiç kesmeden; _ Babamı tanımıyorsun, o birşey söyledi mi yapar, dedi. Devamı sonraki sayfada
Mustafa; _ O zaman bize başka çare bırakmadı, diyerek Şerife’nin elinde ki bidonu elinden alıp duvara fırlattı. Şerife’nin de elinden tuttu ve; _ Haydi gidiyoruz dedi. Şerife anlamadı, şaşırdı. Şaşkınlıkla; _ Nereye? Dedi. Mustafa; _ Tabi ki bize. Kaçıracağım seni. Hemen benimle geliyorsun. Diyerek elini tutup çekiştirmeye başlayınca Şerife gitmek istemedi ve; _ Babam beni evlatlıktan reddeder ve bir daha hiç affetmez. Seninle gelemem Mustafa. Diyerek elini sımsıkı tutan Mustafa’nın elinden çekmek istese de Mustafa bırakmıyordu. Mustafa Şerife’ye bakarak; _ Ya güzellikle gelirsin, ya da zorla dedi. Şerife gitmemek için direnince, onu çekerek zorla götürmeye başladı. Şerife’nin arkadaşına dönerek de; _ Sen de biraz daha bekle ve sonra Şerife gile git ve Mustafa Şerife’yi zorla kaçırdı de diye tembihledi ve hızlı adımlarla tek geldiği yolu çift olarak, Şerife’yi de sürükleyerek götürdü. Şerife’nin arkadaşı Mustafa’nın tembihlediği gibi bir süre bekledi ve daha sonra da Şerife’lerin eve gitti. Telaşla kapıyı çaldı. İçeriden Şerife’nin babası Hasan’ın gür bir sesle; _ Kapıyı alacaklı gibi çalan bu densiz de kim? Dediğini işitti. Ayak sesleri gittikçe yaklaşınca, Şerife’nin arkadaşının içini telaş kapladı ve korkmasına neden oldu. Mustafa’ya hiç engel olmaya çalışmadığından, içini pişmanlık kapladı. Kendini kötü hissetti ve eli ayağı korkudan titredi. Ayak sesleri kapıya iyice yaklaştı ve kapı hışımla açıldı. Kapıyı açan Şerife’nin babasıydı. Pala bıyıkları adamın yüzünü daha ciddi hale getirmiş, bir metre doksan santim boyu ve heybetli sesi ile kapıyı çalan genç kıza; _ Neden kapıyı kıracakmış gibi çalıyorsun Emine? Diye bağırınca Emine kekelemeye başladı ve Mustafa Şerife’yi kaçırdı diyerek olduğu yere düşüp bayıldı. Şerife’nin annesi ve kızkardeşleri Emine’nin başını sarmış onu ayıltmaya uğraşırken, Şerife’nin babası Hasan gür bir sesle oğullarını yanına çağırdı. _ Bacınız, yüzümüzü yere eğdirdi. Namusumuzu iki paralık etti. Artık onun bu evde yeri yok. Bu böyle biline. Mustafa’ya da haddi bildirile diyerek oğullarını Mustafa’nın evine gönderdi. Şerife’nin abileri babaları gibi uzun boyluydu ama Allah’tan huyları anaları gibiydi. Babalarının sözünü yere düşürmemek, hem de Mustafa’ya gözdağı vermek için Mustafa’yı bulup onu bir güzel dövdüler. Mustafa’nın yediği dayağı gören annesi aht edip yemin etti. _ Seni gelin diye bu evde tutarsam, aha şu yüzüme tükürsünler. Ben oğluma senden daha güzelini alacaktım, çirkin şey. Oğlum senin neyini beğendi de bir de senin uğruna bir araba dolusu dayak yedi? Diye söylenirken, gözleri nefret saçıyordu. Mustafa yediği dayakla yatak döşek yatarken, babasının getirdiği İmam Efendi gençlerin nikâhını kıydı. Mustafa’nın evlendikten kısa süre sonra askerlik kâğıdı geldi. Çiçeği burnunda yeni evli çift, daha yeni evlendikleri hâlde ayrı düşmüş, kocası birliğine teslim olunca, kaynanası ile olan imtihanı da başlamış oldu. Şerife’yi hiç sevmeyen kayınvalidesi onun herşeyine karışıyor, adeta hayatı ona zindan ediyor, Şerife’nin yüzünün hiç gülmemesi için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Şerife, son günlerde sürekli öğürmeye başladı ama neden kustuğuna da anlam veremedi. Karnı yavaş yavaş büyümeye başlayınca hamile olduğunu anladı. Eşi çok yakında izne gelecekti, ona bu güzel haberi o zaman veririm, kim bilir ne kadar da çok sevinecek diye düşünüp, kendi kendine gülümseyip hayaller kuran Şerife, kaynanasının onun için yaptığı planlardan ise habersizdi. Oğlunun izne gelmesi yakındı. Ne yapıp etmeli bu kızı bu evden göndermeliydi. Şerife’nin gebe olduğunu çoktan farketmişti ama bu kızın doğuracağı torunu istemiyordu. Bu sebeple para ile adam tutup eve gönderdi. Kendi de komşuya gitti. Komşuya gider gitmez, rahatsızlandım. Beni evime götürürmüsün? Dedi. Devamı sonraki sayfada
Yaptığı planda komşusunun şahitliği de vardı. Yoksa oğlunu inandıramazdı. Komşusu koluna girmiş şekilde ilerlerken, kendi eliyle anahtar verip eve girmesini sağladığı adam, kafasını kapıya doğru çıkarmış, kimsenin olup olmadığını kolaçan ediyordu. Eve doğru gelenleri görünce, tamda planladıkları gibi evden fırlayıp kaçtı. Komşu kadın herşeyi görmüştü. Şahitti. _ Demek oğlumu aldatıyorsun ha diyerek hiçbir şeyden haberi olmayan gelininin odasına giderek ona vurmaya başladı. Yüzüne tükürüp hakaret etti ve kolundan tutarak evden atarken; _ Artık senin bu evde yerin yok dedi. Komşu kadında; _ Bunu senden hiç beklemezdim Şerife dedi. Şerife, hiçbirşey anlamamış, şaşkınlık içinde bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışarak komşu kadına; _ Benden neyi beklemezdin abla? Ben ne yapmışım ki? Diye şaşkın şekilde bakınca, komşusu onun haline bakarak suçsuz olduğuna kanaat getirecekken kaynanası; _ Seni ahlaksız, bu adamı eve aldığını geçen gün de gördüm ama kimseye söyleyemedim. Oğlumun yuvası yıkılsın istemedim ama yaptığın bu ahlaksızlığa komşumuzda şahit desede, suçu günahı olmayan Şerife, ağlamaya başladı ve; _ Bana iftira atıyorsun. Senin hiç Allah’tan korkun, kuldan utanman yok mu? Diyerek Ahzâb Suresi 58. ayette rabbimizin; "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." Dediğini, Nûr suresi 23.ayette ise; "Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Yapmış olduklarına, dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde şahitlik edeceği gün onlar için çok büyük bir azap vardır." Dediğini, komşu kadına dönerekte Nûr suresi 16.ayette rabbimizin; "Bu iftirayı işittiğiniz vakit, "Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım! Bu çok büyük bir iftiradır" deseydiniz ya! " Dediğini söyleyerek suçsuz olduğunu söylediğinde komşu kadın ona inanacak gibi olsa da kaynanası hemen müdahale ederek, attığı iftiralarına yenilerini ekleyip, hadi babanın evine desede Şerife gitmedi. Eşinin gelmesine bir iki gün kalmıştı, onu görmeli, suçsuz olduğumu anlatmalıyım diye düşünerek geceleri çatmada, gündüzleri evin önünde oturdu. Yiyecek olarak da biraz su ve ağaçtan kopardığı meyvelerden yedi ve eşi gelene kadar dişini sıktı, dayanmaya çalıştı. Nihayet eşi izne gelmiş, tam yanına gidip olanları anlatıp suçsuz olduğunu söyleyecekken kaynanası hızla kapıya çıkıp Şerife’nin konuşmasına fırsat tanımadı. Oğlunu çekiştirerek içeri aldı ve olanları anlatmaya başladı. _ Oğlum, sen gittikten sonra karın seni aldatmaya başladı. Geçen gün komşuyla birlikte yabancı bir adamın evden çıktığını gördük. Bana inanmazsan, git ona sor. Deyince, Mustafa’nın yüzü öfkeden kızardı. Annesinin bahsettiği komşunun evine gidip, _ Abla, ne olur, Allah için bana gerçeği söyle. Annem doğru mu söylüyor? Dedi. Komşu kadın; _ Evet evden birinin çıktığını bende gördüm. Deyince Mustafa duyduğu sözler karşısında beyninden vurulmuş gibi oldu ve sinirle Şerife’nin yanına gelerek kolundan tuttuğu gibi; _ Hadi kalk. Babanın evine gidiyorsun. Seni boşuyorum, artık nikâhlım değilsin diyerek onu şiddetle yere savurdu. Şerife; _ Mustafa, nasıl böyle bir şeye inana biliyorsun? Üstelik senin bebeğine yüklüyken. Desede Mustafa sözlerine inanmayınca o kadar üzüldü ki yanaklarından aşağı süzülen yaşlara hıçkırıkları da karıştı. Allah adına yemin ederek suçsuz olduğunu, kendisine iftira atıldığını ve onun bebeğine hamile olduğunu söylese de Mustafa ona inanmadı. Kötü kelimeler sarf ederek onu kovdu. Şerife, ellerini açtı ve yaradanına yalvarmaya başladı. _ Ya Rabbi. Dilerim ki senden, benden sonra bu adam mutluluk yüzü görmesin, evlenipte çocuğu bile olmasın. Bana iftira atan kaynanamı da sana havale ediyorum, sen nasıl dilersen onunla cezalandır. Diyerek eşinin onu itelediği yerden kalktı ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak, karnında ki yavrusuna da; _ Canım yavrum, bak baban bizi evden kovdu diyerek, kalbi kırık, gözlerinde yaşlarla yola düştü ve bir anda geriye dönüp bağırmaya başladı. _ Hakkımı helal etmiyorum sana. Ayaklarıma kapansan, yalvarıp yakarsan da sana asla dönmem. Seninle olan hesabımız mahşere kaldı. Duyuyor musun Mustafa… Diye ağlayıp söyledikleri Mustafa'nın kulağına gelince, acaba yanlış mı yaptım diye düşünmeye başladı. Mustafa’nın pişman olduğunu anlayan annesi hemen; _ Yalan söylüyor oğlum, ona inanma diyerek onu kandırmaya devam etti. Zavallı Şerife… Atılan iftirayı köyde duymayan kalmamış gibiydi. Yüzüne bakanlar, tü sana yazıklar olsun der gibi bakıyor, suçsuz günahsız Şerife’de ağlayıp duruyordu. Babasının evine gidip, kapıyı çaldı ama açan olmadı. İçerden anasının sesi geldi. _ Yüzümüzü yere eğdin, onurumuza leke sürdün. Gayri bu kapıdan daha sana girmek yok. Deyince, ağladı ve _ Sen de mi ana. Sende mi kandın kızına atılan bu iftiralara… Diyerek öyle ağladı ki belki Mustafa’nın sözleri bile o denli yaralamamıştı, anasının sözlerinin onu yaraladığı gibi. Ağladı, ağladı ne yapacağını bilemez durumdayken, elinden biri tutup çekmeye başladı. Biran Mustafa sandı ama hayır o değildi. Elinden tutup çeken Emine’ydi. Emine, küçük abisi ile nişanlanmıştı. Kimsenin onları göremeyeceği bir yere kadar yürüdüler. Emine; _ Bana herşeyi anlat ne oldu. Deyince, Şerife; _ Yoksa sende mi inandın söylenenlere? Deyip ağlayınca Emine; _ Abinde bende asla inanmadık ama baban küplere bindi. Abin olanları öğrenmemi istedi. Beni de o yolladı deyince Şerife ağlaya ağlaya olanları anlattı ve iftiraya uğradım. Devamı sonraki sayfada
Mustafa bana inanmadı ve beni boşadı. Deyince Emine ona sarılıp teselli etti beni burada bekle diyerek gitti. Bir zaman sonra. Şerife’ye; _ Abin seni birine nikahlayacakmış. Adamın biraz yaşı varmış ama çok iyi bir insanmış. Abin; böyle olmasını istemezdim, ne olur hakkını da helal etsin diye dediğini söyledi. Şerife; _ Git abime kabul ediyormuş de. Bu saatten sonra Mustafa benim için bitti dedi ve hıçkırdı. Kısa süre içerisinde Şerife kendinden yaşça çok büyük olan Mahmut isimli adamla nikahlandı. Adam, yıllar önce hanımını hastalıktan kaybetmiş, yalnız yaşayan namazında niyazında biriydi. Şerife başından geçenleri anlatınca Şerife ile birlikte gözyaşı döken bu yaşlı adamı Şerife sevmişti. Mahmut, ona değer veriyor, hamile olduğu için de rahat ettirmeye çalışıyordu. Mahmut ile evleneli uzun zaman olmuş, doğum zamanı yaklaşmıştı. Kocası onu hiç yalnız bırakmıyor, tüm imkanlarını seferber ediyordu. Nihayet doğum sancısı başladı. Ebe kadın ve diğer kadınlar, doğum için çok uğraşsalarda talihsiz yavru, ölü olarak doğdu. Şerife yavrusuna talihsizim diye sarılıp ağladı ve kısa sürede toprağa verildi. Mahmut ile uzun yıllar evli kalan Şerife’nin bu evliliğinden iki oğlu dünyaya geldi. Mustafa ise evlenmek için kimin kapısını çaldıysa geri çevrildi. Hangi ana baba kızını bile bile ona verirdi ki? Nikahlı karısına, daha doğmamış çocuğuna bile sahip çıkmadığı herkesin dilindeydi. Üstelik, gerçekler açığa çıkmış, Şerife’nin suçsuz, günahsız olduğunu ve kaynanasının ona iftira attığını herkes öğrenmişti. Kaynanası, attığı iftirayı yatalak olarak ödemiş, kocası da öldüğünden oğlundan başka su vereni kalmamıştı. Son günlerde hastalığı iyice artmış, can çekişiyor, durmadan da Şerife’nin adını sayıklayarak, beni affet, ne olur hakkını bana helal et diye inleyip duruyordu… İftira bir zaman kişileri emeline ulaştırmış olsa da, Allah bunu tehir eder belki ama mazlumun ahını kesinlikle yerinde koymaz. Kimine karşılığını bu dünya da kimine öteki dünya da verir. Günümüzde buna benzer yaşanmış çokça olay var. Asla bir kadının iffetine iftira atmayalım. Yeryüzündeki en çirkin olaylardan biri çünkü. Aileleri yuvaları dağıtır, toplum ahlakını bozar. 3 günlük dünya dediğimiz şu hayatta güzel ve ahlaklı bir yaşam sürmek bize yakışandır. Devamı sonraki sayfada