Bursa'nın tarihi Mudanya yolunda siyah bir Mercedes, akşam güneşiyle altın rengi bir parıltı içinde sessizce ilerliyordu. Zeytin ağaçlarının gölgeleri uzuyor, şehir yavaş yavaş geceye hazırlanıyordu. Cengiz Taşkıran, 42 yaşında, başarılı bir yazılım şirketinin sahibi, üç haftalık İzmir seyahatinden dönerken bir yandan İtalyan kravatını düzeltiyor, bir yandan tabletinde şirket raporlarını inceliyordu. Kariyerinin en önemli anlaşmasını imzalamıştı ve şimdi tek istediği, eve varıp yedi yaşındaki oğlu Kuzey’e sarılmaktı.
“Az kaldı beyefendi, beş dakika içinde varırız,” dedi Rüstem amca, ailenin yıllardır güvendiği şoförü. Ama Cengiz, evdeki durumu sorduğunda Rüstem’in sesi titredi. Nergiz Hanım hayır işleriyle meşguldü, ev sakindi, dedi. Fakat sesindeki bir şey Cengiz’in kaşlarını çattırdı.
Bursa’nın gözde semti Çekirge’deki taş konaklar nihayet göründüğünde, Cengiz derin bir nefes aldı. Konağın gümüşi yaprakları, Osmanlı mimarisinden izler taşıyan avlusu ve Uludağ’a bakan pencereleriyle, onun gururuydu. Fakat Rüstem’in bakışları komşu konağa kayınca, Cengiz de gözlerini oraya çevirdi ve ciğerlerindeki havanın boşaldığını hissetti.
Kuzey, komşuları Gülderen Hanım’ın merdivenlerinde oturuyordu. Üzerinde birkaç beden büyük bir tişört, ellerinde sıkıca tuttuğu bir Çin kase vardı. Cengiz, oğlunun belirgin şekilde zayıfladığını fark etti. Arabadan inmeden kapıyı açtı, taş yolda hızla ilerledi. Gülderen Hanım, 50 yaşlarında, anaç yüzlü bir kadındı. Cengiz’in yaklaştığını görünce endişelendi. Kuzey başını kaldırdı, gözlerinde rahatlama ve utanç karışımı bir ifade vardı.
“Oğlum burada ne yapıyorsun? Nergiz nerede?” diye sordu Cengiz, sesi endişeyle kalınlaşmıştı. Gülderen Hanım boğazını temizleyerek, “Kuzey birkaç saat önce karnı aç şekilde geldi,” dedi. “Aç mı?” kelimesi Cengiz’in boğazından boğuk bir hırıltı gibi çıktı. Kuzey başını eğdi. Gülderen Hanım anlatırken Cengiz’in dünyası paramparça oluyordu.
Nergiz Hanım akşam yemeği için yeterli yiyecek olmadığını söylemiş, Kuzey’e yarına kadar beklemesini söylemişti. Kuzeyin sesi neredeyse duyulmayacak kadar hafifti. “Bu ilk kez değil Cengiz Bey. Son birkaç haftadır küçük bey ara sıra bize geldi. Bazen bir bardak ayran, bazen biraz çorba için,” dedi Gülderen Hanım.
Cengiz, Uludağ’ın soğuk rüzgarları gibi bir ürpertiyle sarsıldı. Oğlunun bir zamanlar dolgun yanakları çökmüştü, kolları tişörtün içinde kayboluyordu. “Neden bana söylemedin oğlum?” dedi Cengiz, gözlerinde biriken yaşları gizlemeye çalışarak. “Nergiz teyze telefonumu aldı. Yaramazlık yaptığımı, seni rahatsız etmemem gerektiğini söyledi. Anlaşmanı kaybedersin,” dedi Kuzey. Ayrıca “Sana söylersem beni sevmeyeceğini söyledi.”
Gülderen Hanım boğazını temizledi. Kocası Bülent Bey geçen hafta Kuzey’i bahçe duvarında üşürken görmüş, eve alıp çorba vermiş. O zamandan beri birkaç kez daha gelmiş. “Nergiz evdeyken neredeydi?” diye sordu Cengiz. “Çoğunlukla dışarıdaydı, arkadaşlarıyla çay içmeye gidiyordu, bazen geç saatlere kadar dönmüyordu,” dedi Gülderen Hanım. “Dün gece sizin evinizden yüksek sesli kahkahalar duyduk.”
Cengiz konağına baktı. Alt katın ışıkları yanıyor, avizeler Nergiz’in bir gala için hazırlandığını gösteriyordu. Üç hafta önce İzmir’e gitmeden önce Nergiz havaalanında ağlamış, Kuzey’i ne kadar özleyeceğini söylemişti. Şimdi bu tiyatronun arkasındaki gerçeği görüyordu.
“Rüstem amca, arabayı hazırla. Kuzey ile hastaneye gideceğiz,” dedi Cengiz. Oğlunun elindeki kaseyi nazikçe aldı, içindeki çorbanın son damlasına kadar içildiğini gördü. Oğlunu kollarına alırken Kuzey tüy gibi hafifti. “Eve geri dönecek miyiz baba?” diye sordu Kuzey. “Şimdilik değil oğlum. Önce seni doktora göstereceğiz.”
Gülderen Hanım gözlerinde yaşlarla, “Size yardım edebileceğimiz bir şey var mı?” diye sordu. Cengiz başını iki yana salladı. “Yaptıklarınız için teşekkür ederim. Sizin sayenizde oğlum…” Cümleyi bitiremedi, boğazı düğümlenmişti.
Mercedes, Bursa’nın tarihi sokaklarından geçerek özel Doruk Hastanesi’ne ulaştığında hava kararmıştı. Kuzey koltuğunda sessizce oturuyor, ara sıra babasına endişeli bakışlar atıyordu. Cengiz oğlunun ne kadar zayıfladığını görmek için parlak ışığa ihtiyacı yoktu. Kemikleri teninin altından belli oluyordu.
Diğer sayfamıza geçerek detayı okuyunuz
Bursa'nın tarihi Mudanya yolunda siyah bir Mercedes, akşam güneşinin altın rengi bir rengi ile bir insanın içinde gelişmeye devam ediyor. Zeytin ağaçlarının gölgeleri uzuyor, şehir yavaş yavaş geceye hazırlanıyordu. 42 yaşındaki başarılı bir yazılım şirketi sahibi Cengiz Taşkıran, üç haftalık İzmir seyahatlerinden dönerken bir yandan İtalyan kravatını düzeltiyor, bir yandan tabletinde şirket raporlarını inceliyordu. Kariyerinin en önemli anlaşmasını imzalamıştı ve şimdi tek istediği, eve varıp yedi yaşındaki oğlu Kuzey'e sarılmaktı.

“Az kaldı beyefendi, beş dakika içinde varırız” dedi Rüstem amca, ailenin yıllardır güvendiği şoförü. Ama Cengiz, evindeki sorunla ilgili Rüstem'in sesi titredi. Nergiz Hanım hayır işleriyle meşguldü, ev sakindi, dedi. Fakat sesindeki bir şey Cengiz'in kaşlarını çattırdı.

Bursa'nın gözde semti Çekirge'deki taş konaklar nihayet göründüğünde, Cengiz derin bir nefes aldı. Konağın gümüşi, Osmanlı mimarisinden takip eden avlusu ve Uludağ'a bakan pencereleriyle gururuydu. Fakat Rüstem'in bakışları komşu konağa kayınca, Cengiz de gözünün gittiği ve ciğerlerindeki havanın boşaldığını hissediyor.

Kuzey, komşuları Gülderen Hanım'ın merdivenlerinde oturuyordu. Üzerinde birkaç beden büyük bir tişört, ellerinde bulunan bir Çin kasesi vardı. Cengiz, ürününün belirgin şekilde zayıfladığını fark etti. Arabadan inmeden kapısı açıldı, taş yolda hızla geometrik. Gülderen Hanım, 50 yaşında, anaç yüzlü bir kadındı. Cengiz'in yaklaştığı gelişmeler endişelendi. Kuzey yüzlerini kaldırdı, gözlerindeki rahatlama ve küçültme karışımı bir fayda vardı.

“Oğlum burada nesin? Nergiz nerede?” diye sordu Cengiz, sesi endişeyle kalınlaşmıştı. Gülderen Hanım boğazını temizleyerek, “Kuzey birkaç saat önce karnı aç şekilde geldi” dedi. “Aç mı?” bölgede Cengiz'in boğazından boğuk bir hırıltı gibi çıktı. Kuzey başını eğdi. Gülderen Hanım anlatırken Cengiz'in dünyasında paramparça oluyordu.

Nergiz Hanım akşam yemeği için yeterli yiyecek vermediğini, Kuzey'e yarına kadar beklemesini söylemişti. Kuzeyin sesi neredeyse duyulmayacak kadar hafifti. "Bu ilk kez değil Cengiz Bey. Son sıra birkaç haftadır küçük bey ara bize geldi. Bazen bir bardak ayran, bazen biraz çorba için" dedi Gülderen Hanım.

Cengiz, Uludağ'ın soğuk rüzgarları gibi bir ürpertiyle sarsıldı. Oğlunun bir zamanlarının dolguları çökmüştü, kollarının parçalarının içinde kaybolmuştu. “Neden bana söylemedin oğlum?” dedi Cengiz, gözlerinde biriken yaşlarını saklamaya devam ediyor. Kuzey, "Nergiz teyze telefonumu aldı. Yaralanmazlık geçirdi, seni rahatsız etmem durumunu söyledi. Anlaşmanı yapmıyorsun" dedi Kuzey. Ayrıca “Sana söylersem beni sevmeyeceğini söyledi.”

Gülderen Hanım boğazını temizledi. Kocası Bülent Bey geçen hafta Kuzey'i bahçe duvarında üşürken görmüş, eve alıp çorba vermiş. O zamandan beri birkaç kez daha geldi. “Nergiz evdeyken neredeydi?” diye sordu Cengiz. Gülderen Hanım, “Çoğunlukla dışardaydı, yöntemlerle çay içmeye devam ediyordu, bazen geç saatlere kadar dönmüyordu” dedi. “Dün gece sizin evde yüksek sesli kahkahalar duyuldu.”
Cengiz konağına baktı. Alt katın ışıklar yanıyor, avizeler Nergiz'in bir gala için hazırlandığı gösteriliyordu. Üç hafta önce İzmir'e gitmeden önce Nergiz'in havalanmasında ağlamış, Kuzey'e ne kadar özleyeceğini söylemişti. Şimdi bu tiyatronun gerçeklerini görüyordu.

Cengiz, "Rüstem amca, arabayı hazırla. Kuzey ile ilerlemeye devam ediyoruz" dedi. Oğlunun elindeki kaseyi topladı, Küçük çorbanın son damlasına içildiğini gördü. Oğlunu arkadaşlarına götürmek Kuzey tüyü gibi hafifti. “Eve geri dönecek baba?” diye sordu Kuzey. “Şimdilik değil oğlum.Önce seni doktora yapacağız.”

Gülderen Hanım'ın gözlerinde yaşlarla, “Boyut yardımımız yapılabilir bir şey var mı?” diye sordu. Cengiz başını iki yana sallıyor. “Yaptıklarınız için teşekkür ederim.Sizin sayenizde oğlum…” Cümleyi bitiremedi, boğazı düğümlenmişti.



Mercedes, Bursa'nın tarihi sokaklarından kopma özel Doruk Hastanesi'ne ulaştığında hava kararmıştı. Kuzey koltuğunda oturuyor, ara sıra babasına bakışları atıyordu. Cengiz ürününün ne kadar zayıfladığını görmek için parlak parçaların ihtiyaçları yoktu. Kemikleri teninin altından belli oluyordu.

Doktor Taner Özdemir, kuzeyin doğumundan beri aileye bakanı çocuk doktoru, kısa süreli tedaviyi belirledi. Kuzeyi muayene ederken içindeki profesyonel ifade giderek kaygıya dönüştü. "Son 6 ay önce kuzeyde kilosu normaldi. Şimdi en az 4,5 kilo kaybettim" dedi. "Beslenme süresi belirgin. Kan testleri yapabilirim ama klinik bulgular yeterince açık."

Kuzeyin vücudunun dokunuşu geriliyor, tüketicilerin ellerinin acıtılmasından korkuyordu. “Uyku düzeni nasıl?” diye sordu doktor. Kuzey başını eğdi. “Bazen karnım acıdığında uyanıyorum ve bazen dışarıda.” “Neden korkuyorsun yavrum?” diye sordu doktor. "Nergiz teyze kızmasın diye geceleri odamın kapısı kilitliydi. Tuvalete gitmek için izin almam gerekiyordu ama bazen duyuyordu. Ben de altıma yapmak için çalışıyordum."

Cengiz'in kalbi durdu. Doktor Taner kuzeyin yanağını okşadı. “Son günlerde ne yaşadığını anlatıyor musun bana?” "Nergiz teyze bana özel beslenme olduğunu söyledi.

Doktor Taner Kuzey'i çocuk servisine götürmesi için Sponsoru eklendi. Çocuk odadan çıkınca Cengiz'e geri döndü. "Bu kaza veya ihmal değil. Bu sistematik bir istismar vakası. Bir çocuk, özellikle kuzey gibi daha önce sağlıklı bir çocuk bu kadar kilo kaybız. Kasıtlı olarak açık bırakılmadıkça bu aşamalı olarak beslenme bozukluğu geliştiz."

Hemşire kuzey için birkaç oyuncak ve bol miktarda meyve suyu getirmişti. meyve suyunun özü aydınlandı. “Tabii ki çocuğum, istediğin kadarını içebilirsin” dedi Cengiz.

Doktor Taner muayene notlarına bakarken kaşlarını çattı. "Başka bir durum var. Kuzey aşırı uysal, sürekli izin istiyor. Bir çocuk psikoloğumuz var. Yarın sabah değerlendirme yapmak istiyoruz. Bu çocuk travmatik bir süreçten geçiyor."

Cengiz ellerinin saçlarından yakaladı. “Ne yapmalıyım doktor?” "Öncelikle kuzeyi güvenli bir yerde tutmalıyız. Bu gece hastanede kalacak. Yarın daha detaylı bir değerlendirme yapacaksınız. Ve Cengiz Bey, polise başvurmanızı bildirdi. Bu ciddi bir çocuk ihmali vakası."

Sabah güneş hastanesinin perdelerinden süzülürken Kuzey hala derin uykudaydı. Gece boyunca Resmiler çocukların sıvı ve besin maddelerinin düzenlenmesi için damar yolu açmışlardı. Cengiz koltukta uyukladığı birkaç saatin ardından fokurdayan öfke ile devam ediyor.

Saat 9'da doğru hastanenin çocuk psikoloğu Doktor Seda Güven, elindeki dosyalarla içeri girdi. "Günaydın Cengiz Bey. Kuzey uyanmadan önce konuşabilir miyiz?" Koridora çıktılar. "Kuzeyin durumundaki ciddi beslenme eksikliği uzun süreli bir ihmal göstergesi. Ama beni asıl endişelendiren ruhsal belirtileri." Hemşirelerin gecelerini göstermediler. "Kuzey gece dört kez kabus görerek geliyor. Sürekli aynı cümleyi tekrarlıyordu. Lütfen beni kilitle. Uslu duracağım."

Kahvaltıda çocuğun başlaması için izin istemiş, bir lokmayı 10 dakika boyunca ağzında tutmuş. Bu uzun süreli ölümlerde görülen tipik bir davranış.

Kuzey uyandığında Doktor Seda'nın renkli özellikleri ve pastel boyaları yere yerleştirildi. “Bana biraz resim çizen yanlış mı? Evini ve aileni görmek isterim.” Kuzey endişeli bakışlarla babasına baktı. Onay alınca kağıda eğildi. Titreyen elleriyle kendisini küçük bir kuş kafesinin içinde çizdi. Kafes büyük bir evin en üst katındaki küçük bir odadaydı. Bir köşede babasını temsil eden bir figür vardı.

“Neden kafes hayatate çizdin Kuzey?” "Çünkü Nergiz teyze bazen beni odama kitliyordu. Arkadaşlarım geldiğinde bir keresinde bütün gün oradaydım. Çok susadım ama kapıyı açardı. Ben de su şişesini doldurmak için lavabodaki sabunlu suyu içtim."

Doktor Seda başka bir resim çizmesini istedi. Kuzey, Nergiz'in büyük ve korkunç bir gölge olarak yükseldiği, kendi yerde küçücük kaldığı bir resim yaptı. Nergiz'in elinde bir anahtar vardı. “Bu anahtar ne anahtar?” "O da anahtarı. Nergiz teyze, 'Baban bir daha gelmeyecek. Sen artık benim sorunumsun ve senden kurtulmanın yolunu bulacağım' diyordu. Sonra kapıyı kilitleyip dağıtmayacaksın."

Doktor Seda Cengiz'e geri döndü. "Bu sadece ihmal değil. Duygusal şiddet ve psikolojik şiddet görüldü. Kuzey savunma sistemi geliştirilmiş ama bunların hiçbiri normal değil."

Cengiz elleri Kuzey'in omuzlarına koydu. “Artık güvendesin.Bir daha asla o eve dönmeyeceğiz.” Kuzey babasına umut ve tedavi seçenekleriyle baktı. "Söz mü baba?" “Baldan tatlı söz çocuğum.”



Öğleden sonra Kuzey nihayet sakinleşmiş bir şekilde uyurken Cengiz'in telefonu titredi. Ekranda Nergiz yazıyordu. Telefonun elinde sanki bir akrep gidiyormuş gibi ağırlaştı. Doktor Taner konuşmayacaklarını ima etti. Cengiz derin bir nefes alıp telefonu açtı. Nergiz'in sesi telaşlı ve bilmiyordu, "Kuzey okula gitmedi. Bana da habern. Telefonlarıma cevap vermiyorsun." Cengiz, “Kuzy benimle” dedi.

"Hastane mi? Ne oldu?" “Gelme” dedi Cengiz. "Oğlumun ağır beslenme eksikliği var. 4,5 kilo vermiş. Düzensiz kalp atışları, vitamin eksiklikleri." "Ne saçmalıyorsun sen Cengiz? Ben her gün düzenli yemek raporu veriyordu. Belki de bir şeyler çocuklarda uyuyordu."

Cengiz, komşuların Kuzey'in aç olduğunu, kaldıkları haftalarca süren bir ihmalin sonucu olduğunu anlattı. “Odanın kapısı neden kilitlendin Nergiz?” Bir sessizlikten sonra Nergiz'in sesi buz gibi hesaplayıcı bir tona büründü. "Sen kiminle öğrendiğinin farkında değilsin Cengiz. Bana zarar verirse pişman olursun. O şirket, o evin, o arabaların kalıntıları kalır. Kuzey de dahil."

Cengiz'in boğazına bir yumruk oturdu. “Oğlumu nasıl tehdit edersin?” Nergis'in gülüşü telefondan tüyler ürpertici şekilde yükseldi. "Canavar mı? Ben sadece hayatta kalmaya çalışıyorum. O çocuğumun planının önünde bir engeldi. İstersen git şikayet et. Mahkemeye çık. Ama unutma ben de bir hikaye anlatacağım. Beni nasıl ihmal ettiğini, onunla ilgilenmediğini, beni nasıl kıskandığını."

Cengiz telefonun hoparlörü aldı. Sosyal hizmet uzmanı Ayrin Hanım hemen çalışmaya başladı. “Gerçeği herkes bilecek Nergiz.” "Gerçek mi? Benim yaşadıklarımın hikayesidir. Medya arkadaşları, sosyal çevrem. Herkesin benim ayrılmasını düşünecek. Sen de onu şeyini kaybedeceksin. Kuzeye ne yaptığını itiraf ediyorsun." "Yani itiraf mı etti? Belki biraz açıyordu. Belki biraz yalnız kaldı ama ne olmuş yani? Kırılmadı ya, hala hayatta kaldı."

Aylin Hanım'ın kaydı durduruldu. "Tebrikler Cengiz Bey. Şimdi Nergiz Hanım'ın kendi ağzından itirafı var. Bu davada çok güçlü bir kanıt olacak."

İki gün sonra Cengiz ve Kuzey, Nilüfer'deki bir koruma evine yerleştirilenler. Kuzey, mavi tonlarda nevresimli odasını keşfederken tedirgindi. Pencereden çocuk oyun yasağı izliyordu. “Baba dışarı çıkabilir miyim?” diye sordu. “Tabii ki çocuğum, önce biraz yemek yiyelim.”

Yemekten sonra aşağıda indiler. Kuzey parkın yanında durdu, izin istercesine babasına baktı. Cengiz başını salladı. Kuzey sorularınızlı adımlarla diğer bölümlere yaklaştı. Bir süre izledi, ardından çocuklardan biri ona zirveye çıktı. Yüzündeki mutluluk Cengiz'in gözyaşlarını tutmasını zorlaştırdı.

Aylin Hanım yanında durmuş, "Çocuklar inanılmaz derecede güçlüdür. Doğru destek ve sevgiyle en derin yaraları bile iyileştirebilirler" dedi. Cengiz suçlulukla, “Nasıl fark edemem?” diye sordu. "İstismarcılar gerçek yüzlerini en çok kullanılanların bile gizlenmekte ustadırlar. Asıl önemli olan şimdi fark etmiş olmanız ve harekete geçmeniz."

Avukat Selim Bey aradı. "Nergiz Hanım, Özgüven ortakları hukuk bürolarınu tutmuş. Türkiye'nin en agresif boşanma avukatları. Sizin hakkınızın kaçırılması ve iftira suçlamasıyla karşı dava açmışlar. İlk medya haberleri ortaya çıkmaya başladı."

Kuzey neşe ile koşarak Cengiz'e geldi. "Baba en iyi oynadı. Ve Emre beni takımına seçti." Cengiz ürününün sevincini bozmak istemeyerek ona devam ediyor. Kuzeyin bu kadar kısa sürede diğer çocuklarla bağ kurması mucizevi oldu. Ama Nergis'in başlattığı medya savaşı ve hukuki süreç fırtına öncesi özgürlükler vardı.



Koruma gecikmeleri ilk gecenin sabahında Cengiz'in telefonunda sürekli olarak çınlıyordu. Haberlerde Nergiz mükemmel üvey anne imajıyla resmedilmişti. Hayır etkinliklerinde çocukların dolu fotoğrafları, ünlü psikologlardan alıntılar, Cengiz'in tüm hikayesi belirlendi bir şekilde kurgulandı.

Gazeteci İsmail Yılmaz, "Resmi hikayede bir şeyler yanlış. Bir baba çocuğuu kaçırıldıktan hemen sonra onu götürmez. Bir üvey anne çocuğunun kaybolduğu 12 saat sonra bildirildi. Gerçeği ortaya çıkarmak istiyorum" dedi.

Cengiz olan biteni anlattı. Beklenmedik dönüş, açık bırakılmış akrabaların komşuda bulması, hastane raporları, Kuzey'in psikolojik değerlendirmeleri, Nergiz'in itirafları. İsmail onun detayını almadı. “Yarın ilk makalem yayınlanacak. Hikayenizi anlatacağım.”

Cengiz koruma evinde Kuzey uyudu. Yatağının yanındaki küçük masada renkli kalemlerle çizdiği yeni bir resim ortaya çıkıyor. Cengiz ve Kuzey ele tutuşmuşlar altında gülümsüyorlardı. Resimdeki çeşitliliğin yüzü mevcuttu ve gülümsüyordu. Nergis yoktu. Hiçbir kafes, hiçbir kilit yoktu.

Rüstem amca elinde kalın bir dosyayla geldi. “Beyim, size anlatılması gereken şeyler var.” Dosyada Nergiz'in lüksta tanıdığı erkeklerle, özel ofis binalarında, ünlü boşanma avukatlarının ofislerinde çekilmiş fotoğrafları vardı. Kuzeyin odasında yeni takılmış bir kilit, boş bir buzdolabı, odanın açılmasını engelleme özel kilitler... Yatağın altında Kuzey'in titrek el yazısı ve boya kalemleriyle dolu bir defter: "Babasız 5 gün. Nergiz teyze yemek yok diyor. Çok açık. Babam ne zaman dönecek?"

Evdeki güvenlik kameralarını inceleyememişlerdi, Nergiz sistemi kapatmıştı. Rüstem amca kendi arabasında küçük bir kamera ile Kuzey'in son aylarındaki değişimini kaydetmişti. Kuzeyin odasında bir hapishane yaratılmıştı.

İsmail'in ilk makalesinden bir hafta sonra medya fırtınası farklı bir yön aldı. Nergis'in sosyete arkadaşlarından savunmasından vazgeçmeye başladı. Bazı eski dostları Cengiz'e ulaşarak Nergis'in kendilerine de yalan söylediğini itiraf ettiğini itiraf etti. Nergis özel bir dedektif tutmuş, Cengiz ve Kuzey'i takip ediyor. Polis ve avukatlar alarma geçti.

Bir gece apartmanının alarm sistemi çalıştı. Kameralarda siyah giyimli iki kişinin kapı kilidini açmaya çalıştığı görüldü. Polis hızla geldi, Saldırganlar kaçtı. Nergis'in mal bölgelerinin yurtdışına aktarıldığı, kaçmaya hazırlandığı anlaşıldı. Sonunda Santorini'ye kaçtığı, ardından İtalya'ya geçtiği belirlendi. Uluslararası arama emri kaldırıldı.

Cengiz ve Kuzey, Gölyazı'daki küçük bir apartman dairesinde yeni bir hayat kurdu. Kuzey terapiye gidiyor, grup arkadaşları ediniyor, kabusları azalıyor, yavaş yavaş iyileşiyordu. Bir pazar sabahı Kuzey, “Baba, ben kötü bir çocuk muyum?” diye sordu. "Sen dünyanın en iyi çocuğunun Kuzey. Senin hiçbir suçun yok. Nergiz teyzenin sana olayları onun sorunu, senin değil."

Nergis'in geçmişi araştırılırken, benzer hikayeler ortaya çıktı. Tahir Bey ve Alaaddin Bey, Nergis'in önceki evliliklerinde de düzenli olarak istismar yapıldığını anlattılar. Ferdi, intihar girişiminden kurtulmuş, uzun süreli tedavi görmüş bir başka kurbandı.

Nergis Rio de Janeiro'da sahte pasaportla yakalandı, Türkiye'ye iade edildi. Mahkemede, üç ayrı belgeye karşı istismar, mali suçlar ve adliyeden kaçma suçlarından toplam 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Tüm kurbanlarına tazminat ödemesine hükmedildi.

Kuzey, televizyon programında "Birileri boyutu kötüyse bunu birine söylemeniz gerekir. Öğretmeninize, komşunuza, güvendiğiniz herhangi bir büyüğe seçtiğiniz. Kötü sırları içinizde tutmak zorunda değilsiniz" dedi.

Cengiz, şirketin bir bölümü çocuk istismarı zararlarına yardım eden bir vakfa dönüştürdü: Kuzey'in Işığı Vakfı. Vakıf, istismara uğrayan çocuklara ve ailelerine hukuki, tedavi edici ve psikolojik destek sağlıyordu. Kuzey de etkinliklere katılıyor, diğer etkinlikler umut veriyordu.

Bir gün Kuzey, "Baba, hikayemizin en sevdiğim kısmının iyi bitmiş olması. Birlikte ve mutlu olabiliriz" dedi. “Peki en sevmediğin kısmı?” "Başka insanların da şu anda benim hikayemin kötü kısmı yaşıyorlar. Onlar henüz iyi sona ulaşamadılar." “Bununla ilgili ne yapmalıyız?” “Hikayemizi devam ettirmeyi sürdürelim. İnsanların dikkat etmesini, fark sağlamalıyız. Böylece başka çocuklar da kurtulabilir.”

O gece Cengiz balkonda otururken, Kuzey'in yaptığı resme baktı: “Buradayım.” Bu iki kelime, karanlık ilişkilerin ortaklarının bir vaat olmuştu. Korku anlarında, terapi seanslarının ardından: “Buradayım.” Cengiz çocuğunun alnına bir öpücük kondurdu. “Her zaman burada olacağım.”

Yarın yeni bir gün olacak. Sıradan, basit bir gün. Ama tam da bu sıradan günlerin ne kadar değerli olduğunu artık çok iyi biliyorlardı.

Bunlar da İlginizi Çekebilir