Yolcu treni hafif sarsıntılarla ilerlerken, bebekli genç bir anne içeri girdi; elinde bebeğiyle sessizce bir köşeye yerleşti. Miniği başta huzurla uyuyordu; ama kısa süre sonra ağlamaya başladı. Anne, mahçup ve nazik bir tonda etrafındakilere:
“Özür dilerim, yalnızca karnı acıktı,” dedi.
Ve devam etti: battaniyesini açtı, bebeği sessizce emzirmeye başladı. Çevresindeki insanlar adeta gözlerini başka yerdeymiş gibi tavır aldı—bir kısmı cama baktı, bir kısmı dikkat etmezmiş gibi davranmayı seçti. Ortamda hüzünlü ama çözülmekte olan bir huzur vardı.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..
Derken, yanındaki yaşlı bir kadın sert bir sesle müdahale etti:
“Ne halde! Böyle ortamda emziriyorsun öyle mi? Utanmıyor musun?”
Anne nazikçe karşılık verdi:
“Bebeğim acıktı, bu doğanın bir parçası.”
O kadın alaycı bir tonla sürdürdü:
“Doğal mı? Bizim zamanımızda kadınlar doğurmaz, sokağa bile çıkmazdı; ahlakları başkaydı. Şimdi hiçbir saygı kalmadı.”
Anne sakinliğini korumaya çalıştı:
“Bakmamak da bir seçenektir.”
Yaşlı kadın daha da ileri gitti:
“Sen de burnunu karıştıra karıştıra vurdun kendini!”
Gerginlik arttı, herkesin bakışları oraya yöneldi. Ta ki o genç adam devreye girene dek…
Metroda ayakta bekleyen genç bir yolcu, ceketini çıkarıp anne ve bebeğin üstüne nazikçe örttü. Ardından yaşlı kadına dönüp, sakin ama net bir sesle dedi ki:
“Böyle daha iyi oldu, değil mi? Artık kime sesleniyorsun? ‘Eskiden’ sizin zamanınızdı, evet. Ama şimdi farklı bir dünya var.”
Kadın sinirli bir tonla karşılık verdi:
“Bu sana ne oluyor?”
Genç adam ağırbaşlı bir şekilde yanıtladı:
“Söylediklerinle bir anneye destek olmuyorsunuz, aksine sorun çıkarıyorsunuz. Artık buna tahammül yok.”