Yılmaz Güney’le birlikte oynadıkları “İnce Cumali” filminin Ağa’sı, kötü adam rolleriyle nam salmış Erol Taş, filmin galası için diğer oyuncularla birlikte Adana’ya gider. Filmi izlerler.
Film bittikten sonra oyuncular sahneye çıkıp konuşma yapıyorlardır.
Sıra Erol Taş’a gelmiştir. Birden ortalık karışır, yer yerinden oynar.
Seyirciler sahnedeki Erol Taş’a şişe, taş, sopa fırlatıp ‘yuh’luyorlardır. Öylesine başarılı oynamıştır ki Ağa suretindeki kötü adam rolünü, atılan taşlar onun ödülü olur.
O unutulmaz konuşmasını şişe ve taş yağmuru dindiğinde yapar Erol Taş.
Ayrıntılar Haberin Devamındadır…
Seyircilere “Atın atın, siz bana taş değil ekmek atıyorsunuz” diyerek meşhur kahkahasını atar ve ışıl ışıl gözlerle seyircisini selamlar. Bu konuşma üzerine, az önce yuhlayan seyirci bu kez ayakta alkışlar onu. Bu filmdeki başarılı oyunuyla 5. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü alır.
Allah rahmet eylesin...Mekanı cennet olsun...
Perihan Savaş: Erol Taş’la sahnen var dediklerinde çok korktum
Türk sinemasının önemli isimlerinden Perihan Savaş, son dönemin meşhur karantina uğraşlarından biri olan sosyal medya canlı yayınına katıldı ve Yeşilçam'ıın kilometre taşlarından Erol Taş'la olan bir anısından bahsetti.
Sinemadaki ilk rolünü “Kötü adam” rolleriyle tanınan Erol Taş’la canlandıran Perihan Savaş, yaşadığı ilginç anıyı anlattı. Oyuncu Emrah Elçiboğa'nın Instagram'daki canlı yayınına konuk olan Perihan Savaş şöyle konuştu:
Erol Taş'la sahnen var dediler. Beni esir pazarından satın alacak rol icabı. Ne kadar çekindiysem, gittim kendimi odaya kilitledim. Erol Abi geldi, ‘Ben o kadar kötü biri değilim' dedi. Bana gofret getirdi. Sonra açtım kapıyı, çektik sahneyi. Aklıma geldikçe gülerim.”
Erol Taş: ‘’Çocuklar henüz annelerini hastanede sanıyorlardı ama…’’
Filmlerin ''taş kalpli'' oyuncusu Erol Taş, gerçek hayatta eşini kaybeden ve üç küçük çocuğuna hem annelik hem babalık yapmak zorunda kalan, altın yürekli bir adam. İşte Erol Taş’ın 25 Eylül 1965 tarihinde Ses Dergisi’ne özel hayatıyla ilgili verdiği o röportaj
Birlikte kahveden iki sokak ilerde olan, “Şadırvan Çıkmazı”ndaki Erol Taş'ın evine doğru yürüyorduk. İşte o zaman Erol Taş birdenbire durdu. Üstü başı kir-pas içinde, durmadan ağlayan bir çocuğa gözü ilişmişti. “Neden ağlıyorsun yavrum?” derken çocuğun kirli yanaklarını iri elleri ile okşuyordu. Erol Taş çocukları eskiden de severdi. Fakat o kara gününden sonra, bütün çocuklar onun kendi öz çocuğu olmuştu sanki... Evin kapısından içeri girdiğimizde, çocuk sesleri kulaklarımızı doldurdu... Erol, “Çocuklar daha hiç bir şey bilmiyorlar. Annelerini hastanede sanıyorlar.” dedi. Erol Taş'ın üç çocuğu var: Güler, Gönül ve Metin. Güler ile Gönül 6 yaşında ikiz kardeş. Bu yıl okula başladılar. Metin ise 3 yaşının içinde. Çocuklar babalarını görünce sevindiler. Fakat, bizleri tanıyamamışlardı. Erol Taş “Bir dakika, benim çamaşır suyu kaynamış olmalı.” diyerek yanımızdan ayrıldı.
18 Ağustos 1965, Erol Taş için unutamayacağı kara günlerden biri olmuştu. Vakit akşam üzeri... Odadan çıkan hemşire, hastane koridorlarında dolaşan adama başıyla işaret ediyor “Erol Bey gelir misiniz?” Erol Taş odadan içeri giriyor. Uzun seneler aynı yastığa baş koyduğu karısı, kurtulamadığı amansız hastalığın pençesinde hayata gözlerini kapıyor... Ve artık Erol, çocuklarının hem babası, hem de annesi oluyor. “Baba Karnım Acıktı” Küçük Metin ağlamaya başlamıştı. “Baba karnım acıktı.” diye sesini duyurmaya çalışıyordu. Erol Taş bir taraftan masayı hazırlarken, “Çamaşır ve banyo günleri hep böyle oluyor. Yemek saati gecikiyor.” diyordu. Masa hazırdı.
Çocuklar masanın etrafında yerlerini aldılar. Erol çocukların tabaklarını hazırladı. Hep beraber oturup yemeye koyuldular. Gönül: “Babacığım makarna çok güzel olmuş. Hep bize bundan pişir emi?” diyordu. Erol da “Her gün makarna olur mu kızım. Sonra bıkarsın. Bugün kolayıma geldi. Onun için makarna pişirdim.” diyordu.
Yemekten kalktılar. Erol çabucak bulaşıkları yıkadı. “Hadi bakalım şimdi uykuya.” dedi. Çocuklar, önce nazlandılar. Fakat Erol kalktıkları zaman onları otomobille çocuk bahçesine götürmeyi vaat edince itiraz etmediler.
Erol Taş'ın çamaşır yıkaması da uzun sürmedi. Bir taraftan yıkadığı çamaşırları sıkarken, “Ben de kirlilerin çok fazla olduğunu sanıyordum.” diyordu. Bu arada öğlen uykusundan uyanan Metin'in sesi duyuldu. Gönül ve Güler de uyanmışlardı. Artık parktaki çocuk bahçesine gidebilirlerdi. Dört kişilik “Taş” ailesi Mercedes arabalarındaki yerlerini aldılar. Ve çocuklar gözlerini açıp kapayıncaya kadar kendilerini Gülhane Parkı'nda buldular. Önce hayvanat bahçesi gezildi, sonra çocuk bahçesindeki salıncakta sallandılar, kaydılar, eğlendiler, eğlendiler...
Dalgın Adam Taş duvarın önündeki ağlayan çocuğa üzülen Erol, çocuklarının yanında daima neşeli olmaya çalışıyordu Bugüne kadar çeşitli yarışmalarda 7 defa mükafatalmıştı. Ve en iyi karakter oyuncusu olarak gösteriliyordu... Fakat onun şöhretle parada pulda gözü yoktu... Çocuklarından başka hiç bir şeye aldırış etmiyordu. Zaman zaman boşluğa dalan gözlerinde üzüntü bulutlarını görmek mümkündü. (turknostalji.com)