HABEŞİSTANLI İNCİR YERSE.!!!
“2015 yılı Ramazan Programı kapsamında Etiyopya’ya gitmişdim.
Habeşistan tam bir tezâtlar ülkesi..
Bir yanda aç insânlar, bir yanda lüks oteller.!!!
Hemen çevresi teneke mahâllesi... Varlık da yokluk da iç içe…
Hz. Necaşi'nin torunlarıyla Ramazan sevincini paylaşmak,
sofralarına bir katkı sunmak amacıyla Etiyopya’nın değişik
bölgelerinde bulunduk.
Bir iftâr vakdi, kaldığım yerde ezânla birlikde orucumu açdım.
İftârdan sonra akşâm namâzını kıldım ve çay içmek için bir
kenâra çekildiğimde, Nureddin isimli bir İmâm yanıma geldi.
Hem sohbet ediyor, hem de çay içiyorduk.
Yanımda Türkiye'den götürdüğüm biraz Beypazarı kurusu,
hurma ve kuru incir vardı.
Kendisine bir adet kuru incir ikrâmında bulundum.
Nureddin elindeki incirin yarısını ısırarak;
“Bu ne kadar güzel bir meyve, nedir bu meyve?” diye sordu.
Meyvenin incir olduğunu, Allâh’ın üzerine yemîn ettiği “Tin” meyvesi olduğunu söyledim.
Hayretle “İncir bu mu?” dedi ve Besmele çekerek “Tîn Sûresini” okumaya başladı.
Elinde kalan yarım inciri büyük bir hürmet ve saygıyla bir peçeteye sardı.
Kendisine o yarım inciri ne yapacağını sordum?
“Allâh’ın üzerine yemîn etdiği bu inciri evime götüreceğim. Çocuklarımın ağzına birer parça koyacağım. Bir ömür damarlarımızda dolaşacak.
Bu büyük bir nîmet. Allâh bize bu nîmeti bahşetdi, ne kadar şükretsek azdır” dedi.!!!
Ben de, “siz o yarım inciri yiyin” dedim ve yanımda bulunan bir paket inciri kendisine ikrâm etdim.
Büyük bir heyecânla paketi alarak;
“Allâh’a yemîn ederim ki, hayâtımda aldığım en değerli ve en büyük hediye bu.! Sizler ne kadar büyük insânlarsınız, ne kadar büyük bir milletsiniz.
3500 km mesâfeden buraya geliyorsunuz ve Allâh’ın Kur’ân’da zikretdiği ve üzerine yemîn etdiği bir meyveyle bizi tanıştırıyor ve ikrâmda bulunuyorsunuz. Size ne kadar teşekkür etsek azdır.
Yıllardır Etiyopya’nın değişik bölgelerinde sofralarımıza katkı sağlıyor, kesdiğiniz kurbânlarla bizlere ikrâmda bulunuyorsunuz.
Gelecekden ümîdini kesmiş olan bizlere birer ışık ve ümîd oldunuz. Allâh sizlerden razı olsun” dedi.!!!
Bu duygularla Hz. Necaşi'nin torunlarıyla vedâlaşarak ülkemize döndük.
Bundan ne ders çıkarılır bilmiyorum. Ancak; Ben kendime söz verdim.!
İnşâllâh bundan sonra, bir incir gördüğümde veyâ bir incir yediğimde “Tîn Sûresini” okuyacağım.!!!
Kur’ân-ı Kerîm'de 8 âyetden ibâret bu 95. Sûre, Mekke döneminde inmişdir.
Bismillâhirrahmanirrahîm.
1- İncire, zeytine,
2- Sinâ dağına,
3- Ve bu emîn beldeye (Mekke’ye) yemîn olsun ki;
4- Biz, insânı en güzel bir biçimde yaratdık.
5- Sonra çevirdik, aşağıların aşağısına kaktık (indirdik).!
6- Ancak îmân edip yararlı işler yapan kimseler başka.
Onlar için kesilmez bir mükâfat vardır.
7- O hâlde bundan sonra sana dini (hesâb gününü) yalanlatan nedir?
8- Allâh “hâkimlerin hâkimi” değil midir?
Amennâ ve saddaknâ..İnandık, îmân etdik.!!!
Yâ Rabb'im.!
Yaratan ve yaşatan Sensin…Din gününün sâhibi Sensin…Hâkimler hâkimi Sensin.!!!
Sayısız nîmetler içerisindeki bizler, neden Etiyopyalı Nureddin Hoca gibi nimetlere bakamıyoruz?
O’nun gibi göremiyoruz?
O’nun gibi düşünemiyoruz?
O idrâkde olsaydık bir bardak suyu lüzûmsuz yere akıtır mıydık?
İhtiyâcımızdan fazla aldığımız ekmekleri naylon poşetlerde küflendirip, sonra da hiç vicdânımız sızlamadan çöpe atar mıydık?
Yaşadığımız şu dünyâda isrâf etdiğimiz o nîmetlere muhtaç olan milyonlarca insân olduğunu düşünürdük.!!!
Kendisine ikrâm edilen ve hayâtında ilk defa gördüğü,
ilk defa yediği yarım incir karşılığında şükür olarak 'Tîn Sûresi'ni okuyan Etiyopyalı Nureddin kardeşimiz.!!!
Türkiye’de incir bahçeleri, zeytin bahçeleri olup da kıblesini şaşırmış, kitâbından hâbersiz, isrâf içersinde uyuşuk gâfilleri görse ne derdi acaba?
Yâ Rabb'i bizleri güzel Sırât-ı Müstakîmde dâim eyle...
İslâm, îman ve sâlih amel nîmetiyle yaşayarak ölebilmeyi nasîb eyle...
Allâh'ım.!
Bizleri nimetlerine şükredenlerden... Seni zikredenlerden eyle...
Nîmetlerine nankör davrananlardan uzak eyle.!!!