Adanalı Kayseriliye hava atıyormuş;
– Bizim orada Çukurova’ da bir tarlamız var, sabah güneş doğmadan biniyoruz arabaya, akşam oluyor biz hala çiftliğin öteki ucuna varamıyoruz..
Kayserili cevabı yapıştırmış…
devamı sonraki sayfada...
fıkranın devamı için görsellere tıklayarak ilerleyiniz
Adanalı Kayseriliye hava atıyormuş;
– Bizim orada Çukurova’ da bir tarlamız var, sabah güneş doğmadan biniyoruz arabaya, akşam oluyor biz hala çiftliğin öteki ucuna varamıyoruz..
Kayserili cevabı yapıştırmış:
– Yav bizim de vardı öyle kötü bir arabamız, geçenlerde satıp yenisini aldık
Yaşlı ve çirkin bir kadın ölümü beklerken Azrail gelmiş, kadın Azrail'e;
- Hadi benim canımı al! Demiş.
Azrail;
- Hayır sen 40 yıl daha yaşayacaksın, demiş.
Kadın buna çok sevinmiş, içini bir yaşama hevesi kaplamış ve estetik ameliyatı yaptırmış, 40 yaş gençleşmiş. Ertesi gün arabada giderken kadın ölmüş kadın Azrail'e demiş ki;
- Hani ben 40 yıl daha yaşayacaktım.
Azrail de;
- Ha sen o kadın mıydın? Ben de seni karıştırdım, demiş.
Biz Ayrılalım
Derya, parmağındaki nişan yüzüğünü çıkarıp nişanlısına uzattı:
- Artık seni sevmiyorum Süleyman, biz ayrılalım.
- Peki kimi seviyorsun?
- Samet'i...
-Yaaa! Nerede şimdi o?
Derya ağlayarak Süleyman'ın ellerine sarıldı:
- Sakın Samet'e bir şey yapma!
- Yapacağım
- Yapma Süleyman...
- Yapacağım Derya!
- Ne yapacaksın? Öldürecek misin?
- Yok be kuzum. Şu nişan yüzüğünü satacağım.
Patron ve Sekreteri
Soğuk ve karlı bir gecede tipiden yolunu kaybeden bir işadamı ve sekreteri arabayı terk etmek zorunda kalırlar. Uzun bir yürüyüşten sonra üşümüş ve ıslanmış durumdayken bir kulübe bulurlar. Kulübede bir yatak, bir uyku tulumu ve bir suru battaniye bulunmaktadır. Geceyi geçirmeye hazırlanırlar ve iş adamı bir centilmen olarak, yatağı sekreterine verir;
- Ben yerde uyku tulumunda uyurum, der. Sekreter yatağına yatar, adam uyku tulumunun içine girerek fermuarı çeker. Bir süre sonra tam uyumak üzereyken, sekreterinin sesini duyar;
- Efendim, ben çok üşüyorum.
Adam fermuarı açar, uyku tulumundan çıkar, bir battaniye alıp kadının üzerine örter, tekrar uyku tulumuna girer, tam uyumak üzereyken yine sekreterinin sesini duyar;
- Efendim, ben hala çok üşüyorum.
Adam yine fermuarı indirir, tulumdan çıkar, bir battaniye daha alıp kadının üstüne örter, uyku tulumuna girerek fermuarı çeker. Tam uykuya dalacağı sırada yine duyar;
- Ben yine çoooook üşüyorum.
Adam yattığı yerden;
- Bir fikrim var, burası ıssız bir yer. Neler olduğunu kimse göremez, istersen evliymişiz gibi davranabiliriz, der. Genç kadın kıkırdar;
- Tamam, bana göre hava hoş. Adam yattığı yerden avazı çıktığı kadar bağırır;
- ÖYLEYSE KALK VE KAHROLASI BATTANİYENİ KENDİN AL!
Papaz
Sicilya’nın bir kasabasında kadınlar hiç rahat durmaz, ikide bir kocalarını aldatırlarmış.
Kasabanın yaşlı papazı, kocasını aldattıktan sonra kendisine gelen ve günah çıkartan kadınlardan bıkmış.
Günlerden bir gün, yine bir kadın gelmiş,
-“Papaz efendi! Şeytana uyup yine kocamı aldattım” demiş.
Papaz öfkelenmiş:
-“Ayıptır günahtır, sürekli kocamı aldattım diye geliyorsunuz. Bundan sonra en azından ‘ayağım taşa takıldı’ deyin, ben anlarım.”
Bu durum, kadınlar arasında anında yayılmış.
Kilisedeki yoğunluk hiç azalmamış, artık kadınlar “Ayağım taşa takıldı” diyor; papaz günah çıkartıyormuş.
Gün gelmiş, ihtiyar papaz ölmüş.
Yerine gelen yeni papazın da ‘taşa takılma’ seansları sürüyormuş. Durumdan bihaber olduğu için, “Ne kadar namuslu bir kasaba. Hanımların ayağı taşa takılsa, günah çıkartmaya geliyorlar” yorumunu yapıyormuş.
Bir gün, papaz ile Belediye Başkanı buluşmuş, sohbete koyulmuşlar.
Papaz, Belediye Başkanı’na bir ricada bulunmuş:
-“Başkanım, derhal kaldırımları onarın. Kasabanın hanımları, hemen her gün taşa takılıp düşüyorlar...”
Bir önceki papazın durumu anlattığı Başkan kahkahalarla gülmeye başlamış.
Bu tavırdan çok rahatsız olan papaz, Başkan’a yüksek bir ses tonuyla cevabı yapıştırmış:
- “Başkan, Gülüyorsunuz ama, en çok da sizin eşiniz taşa takılıyor...
Kadının Maaşı
Eskiden kadıların maaşı olmazmış. Davanın harcını alarak geçinirlermiş. Bir gün kadının birisini, ahalisi gayet sakin, kavga etmeyen bir yere tayin etmişler. Aradan uzun zaman geçmiş, kadıya hiç dava gelmemiş, para bakımından sıkıntıya düşmüş. Mübaşiri çağırmış, yoldan geçen iki kişiyi zorla mahkemeye aldırtmış. Adamlardan birine sormuş:
- Senin şu adam dan bi davan var mı?
- Hayır yok.
Öbürüne sormuş:
- Ya senin?
- Ne münasebet Kadı Efendi, benim de yok.
- O halde şimdi bir karar yazıyorum. Belki ilerde lâzım olur. Verin bakalım kararı harcı onar kuruş