Sarah Mitchell, mutfak tezgahında durmuş, sekiz yaşındaki kızı Lily’ye portakal suyu dolduruyordu.
Pazartesi sabahının erken saatleriydi ve her zamanki rutini normal hissettirmeliydi.
Lily’nin küçük elleri karnını kavramıştı. Yüzü solgun, gözleri donuktu.
«Anne, hâlâ acıyor,» diye fısıldadı.
Sarah sürahiyi dikkatlice bıraktı.
«Yine mi? Dün karnın ağrıyordu.»
Lily başını salladı ve sandalyesinde öne eğildi.
«Cumartesi gecesi başladı. Gerçekten kötüydü. Mark’a söyledim ama pizzadan kaynaklanmış olabileceğini söyledi.»
Sarah’nın aklına kocasının, Lily’nin üvey babasının adı geldi. O hafta sonu hastanede yalnız çalışmıştı. Kızının yaşadığı zorlukları hep uyum sorununa bağlamıştı ama bu sefer içgüdüleri ona başka bir şey söylüyordu.
«Başka bir sorun mu var? Yemek mi yiyorsun? Garip bir şey mi yedin?» diye sordu sessizce.
Lily başını iki yana sallayıp yere baktı.
«Sadece… içim acıyor. Cidden.»
Sarah daha fazla tereddüt etmedi. Hastaneye geç kaldığını bildirdi ve doğruca çocuk kliniğine gitti. Lily’yi küçüklüğünden beri tanıyan Dr. Carter, onu dikkatlice muayene etti. Küçük kız en ufak bir dokunuşta irkildi.
«Ultrason gerekiyor,» dedi doktor kaşlarını çatarak.
Ekran görüntüsü tüm umutları yerle bir etti. Carter’ın rengi soldu, teknisyene baktı ve telefonu açtı.
«Hemen bir ambulans çağırın. Muhtemelen iç kanama.»
Bu sözler Sarah’nın omurgasında bir ürpertiye neden oldu. Birkaç dakika sonra Lily, Denver’daki Çocuk Hastanesi’ne kaldırıldı. Orada bir çocuk cerrahı, akıl almaz bir şeyi açıkladı: