İzmir'de 16 aylıkken otizm, 18 yaşında da kemik kanseri teşhisi konulan Ayberk Aksu, üvey annesinin ilgisi sayesinde hayata tutundu.
Kendisi %98’lerde otistik bir çocuktu. Annesi ve babası o küçükken ayrıldı. Bir tek babasıyla iletişim kuruyordu. Annesi hastalığını kabullenmişti. Ona bakıcı tutulmuş, krize girmesin diye ne istiyorsa yapılıyordu. Ayberk’in aldığı eğitim onu kendi dünyasından çıkaramamıştı. Hastalığından dolayı saçına bile dokundurtmuyordu. 90 kilo civarındaydı. Ağız kaslarını kontrol edemediğinden salyası akıyordu. Yani görüntüsü hiç de iyi değildi. Babası Naciye adlı biriyle evlenmiş. Daha sonra Naciye Aksu, eşine Ayberk’i yanına almayı istediğini söyledi. Bir gün Naciye Aksu, Ayberk havuzdayken...
Devamını bir sonraki sayfamıza geçerek okuyunuz
İzmir'de 16 aylıkken otizm, 18 yaşında da kemik kanseri teşhisi konulan Ayberk Aksu, üvey annesinin ilgisi sayesinde hayata tutundu.
Kendisi %98’lerde otistik bir çocuktu. Annesi ve babası o küçükken ayrıldı.
Bir tek babasıyla iletişim kuruyordu. Annesi hastalığını kabullenmişti. Ona bakıcı tutulmuş, krize girmesin diye ne istiyorsa yapılıyordu. Ayberk’in aldığı eğitim onu kendi dünyasından çıkaramamıştı. Hastalığından dolayı saçına bile dokundurtmuyordu. 90 kilo civarındaydı. Ağız kaslarını kontrol edemediğinden salyası akıyordu. Yani görüntüsü hiç de iyi değildi. Babası Naciye adlı biriyle evlenmiş.
Daha sonra Naciye Aksu, eşine Ayberk’i yanına almayı istediğini söyledi. Bir gün Naciye Aksu, Ayberk havuzdayken, havuza havlu attı.
Ayberk gidip onu aldı ve belli bir seviyede ona geri verdi. Bunu daha uzak olarak 3 kere yaptı ve üçünde de geri getirdi. En son getirişinde farketti ki, Ayberk ona gülümsüyordu. Naciye, onun dünyasına girmeyi başarmıştı.
Otizmi araştırmaya başladı ve ödül almış bir bilim adamının aslında otistik olduğunu öğrendi. Bu onda büyük umut yarattı ve Ayberk için uğraşmaya başladı. İlk olarak ona ”ver” demeyi öğretti. Bunun için en sevdiği soslu makarnayı kullandı.
Ver demeyi öğrenmesi için onu aç yatırdığı bile oldu. Ve başardı, Ayberk ”makarna ver.” dedi. Eğitimi yanında onun görünüşünün de düzelmesi gerekiyordu.
Sürekli ”sallanma Ayberk, ağzını kapa Ayberk” diyerek onu uyarmaya başladı. Uyarma süreleri arasındaki fark günden güne açılıyordu.
İzmir'de 16 aylıkken otizm, 18 yaşında da kemik kanseri teşhisi konulan Ayberk Aksu, üvey annesinin ilgisi sayesinde hayata tutundu.
Kendisi %98’lerde otistik bir çocuktu. Annesi ve babası o küçükken ayrıldı.
Bir tek babasıyla iletişim kuruyordu. Annesi hastalığını kabullenmişti. Ona bakıcı tutulmuş, krize girmesin diye ne istiyorsa yapılıyordu. Ayberk’in aldığı eğitim onu kendi dünyasından çıkaramamıştı. Hastalığından dolayı saçına bile dokundurtmuyordu. 90 kilo civarındaydı. Ağız kaslarını kontrol edemediğinden salyası akıyordu. Yani görüntüsü hiç de iyi değildi. Babası Naciye adlı biriyle evlenmiş.
Daha sonra Naciye Aksu, eşine Ayberk’i yanına almayı istediğini söyledi. Bir gün Naciye Aksu, Ayberk havuzdayken, havuza havlu attı.
Ayberk gidip onu aldı ve belli bir seviyede ona geri verdi. Bunu daha uzak olarak 3 kere yaptı ve üçünde de geri getirdi. En son getirişinde farketti ki, Ayberk ona gülümsüyordu. Naciye, onun dünyasına girmeyi başarmıştı.
Otizmi araştırmaya başladı ve ödül almış bir bilim adamının aslında otistik olduğunu öğrendi. Bu onda büyük umut yarattı ve Ayberk için uğraşmaya başladı. İlk olarak ona ”ver” demeyi öğretti. Bunun için en sevdiği soslu makarnayı kullandı.
Ver demeyi öğrenmesi için onu aç yatırdığı bile oldu. Ve başardı, Ayberk ”makarna ver.” dedi. Eğitimi yanında onun görünüşünün de düzelmesi gerekiyordu.
Sürekli ”sallanma Ayberk, ağzını kapa Ayberk” diyerek onu uyarmaya başladı. Uyarma süreleri arasındaki fark günden güne açılıyordu.
İzmir'de 16 aylıkken otizm, 18 yaşında da kemik kanseri teşhisi konulan Ayberk Aksu, üvey annesinin ilgisi sayesinde hayata tutundu.
Kendisi %98’lerde otistik bir çocuktu. Annesi ve babası o küçükken ayrıldı.
Bir tek babasıyla iletişim kuruyordu. Annesi hastalığını kabullenmişti. Ona bakıcı tutulmuş, krize girmesin diye ne istiyorsa yapılıyordu. Ayberk’in aldığı eğitim onu kendi dünyasından çıkaramamıştı. Hastalığından dolayı saçına bile dokundurtmuyordu. 90 kilo civarındaydı. Ağız kaslarını kontrol edemediğinden salyası akıyordu. Yani görüntüsü hiç de iyi değildi. Babası Naciye adlı biriyle evlenmiş.
Daha sonra Naciye Aksu, eşine Ayberk’i yanına almayı istediğini söyledi. Bir gün Naciye Aksu, Ayberk havuzdayken, havuza havlu attı.
Ayberk gidip onu aldı ve belli bir seviyede ona geri verdi. Bunu daha uzak olarak 3 kere yaptı ve üçünde de geri getirdi. En son getirişinde farketti ki, Ayberk ona gülümsüyordu. Naciye, onun dünyasına girmeyi başarmıştı.
Otizmi araştırmaya başladı ve ödül almış bir bilim adamının aslında otistik olduğunu öğrendi. Bu onda büyük umut yarattı ve Ayberk için uğraşmaya başladı. İlk olarak ona ”ver” demeyi öğretti. Bunun için en sevdiği soslu makarnayı kullandı.
Ver demeyi öğrenmesi için onu aç yatırdığı bile oldu. Ve başardı, Ayberk ”makarna ver.” dedi. Eğitimi yanında onun görünüşünün de düzelmesi gerekiyordu.
Sürekli ”sallanma Ayberk, ağzını kapa Ayberk” diyerek onu uyarmaya başladı. Uyarma süreleri arasındaki fark günden güne açılıyordu.