Sonunu Bilseydi
Delikanlı uçakta, güzel bir sarışının yanına düşmüş. Hemen s-arkmış sarışına; Yolculuk sırasında muhabbet edilirse seyahat çok kısa sürer, ‘hadi konuşalım’ demiş. Sarışın okuduğu kitabı yavaşça kapatarak ‘ne üzerine konuşmak istersin’ demiş. Delikanlı:
fıkranın detayları ve devamı için görsellere tek tek tıklayarak ilerleyinizzz
.................................................
Delikanlı uçakta, güzel bir sarışının yanına düşmüş. Hemen sarkmış sarışına;
Yolculuk sırasında muhabbet edilirse seyahat çok kısa sürer, ‘hadi konuşalım’ demiş.
Sarışın okuduğu kitabı yavaşça kapatarak ‘ne üzerine konuşmak istersin’ demiş.
Delikanlı:
‘valla bilmem ki…Mesela nükleer enerjiye ne dersin?’
Sarışın ‘enteresan bir konu, olabilir,ama önce sana bir soru sorayım…
At inek ve geyik aynı şeyi yerler… Yani ot…
Ama çıkartırlarken geyik küçük parçalar halinde, inek lappadanak parçalar halinde, at da pişmaniye topları gibi çıkartır.
Neden olduğunu biliyor musun?’
Delikanlı ; ‘Valla en ufak bir fikrim yok’ demiş, Bunun üzerine sarışın;“Bi b*ktan anlamazken nükleer enerjiyi üzerine nasıl konuşabileceğimizi zannediyorsun?”
Yarı Yarıya
İncili Çavuş padişahın huzuruna çıkıp yaptığı espriler karşılığında ödül olarak altın paralar alıyormuş. Padişahın vezirlerinden biri de;
- Bana bak aldığın her şeyin yarısını bana vereceksin, yoksa seni bir daha huzura çıkartmam, demiş.
İncili Çavuş kabul etmiş ve huzura çıkarak gösterisini yapmış. Padişah çok beğenmiş;
- Tamam dile benden ne dilersen, diye sormuş. İncili Çavuş da;
- Sultanım 100 değnek vurulmasını dilerim; ama her şeyin yarısını isteyen bir ortağım var ellisi ona ellisini bana, demiş
Hastayı Terletmek
Askeri Tıbbiyede hekimlik yapmış İshak Efendi'nin meşhur talebelerinden biri olan Aziz Paşa anlatıyor:
İshak Efendi imtihanda bana sordu:
- Bir hastayı terletmek için ne yaparsın?
- Şu ilacı veririm, efendim.
- Peki, ya terlemezse?
- Bu ilacı da veririm, efendim.
- Yine terlemezse?
- O zaman sebeplerini arar, şu şu ilacı denerim efendim.
- Yine de terlemezse?
Öğrendiklerimin sonu gelmişti. Baktım ki anlımda toplanan terler yüzümden aşağıya akıyor, cebimden mendilimi çıkardım, hem terimi sildim, hem de şu cevabı verdim:
- Efendim yine terlemezse o zaman zat-ı alinizin huzuruna getirir imtihan ederim!
Çevresindekilerce gizliden gizliye "Öküz" olarak adlandırılmış olan Mehmet Paşa'nın komuta ettiği ve İran'a karşı düzenlenen bir seferde, ordu komuta heyeti kışlak çadırında toplanmış taarruz planlarını gözden geçirirlerken, birliklerin iaşesi ve taşıma işleri için getirilmiş öküzlerden biri çadırın aralığından kafasını uzatıp gözlerini Öküz Mehmet Paşa'ya dikmiş. Çevresindekiler gülmemek için kendilerini zor tutmuşlar, biraz tebessüm ederlerken, öküz gitmiş. Ancak bir süre sonra tekrar gelip, başını yine içeri uzatmış ve yine uzun uzun Öküz Mehmet Paşa'yı süzmüş. Bu sefer çevresindekiler artık kendilerini tutamayıp kahkahaları basmışlar. Herkes gülmekten kırılırken, Öküz Mehmet Paşa,
- Bu hayvan bana ne diyor biliyor musunuz? diye sormuş.
- Diyor ki; "Hadi senin kim olduğunu anladım da, bu yanındaki eşekler de neyin nesi?"
Sarıklı hoca, medresede ders anlatırken, genç mollalardan biri parmak kaldırmış:
- Susadım hocam!
Hoca sinirlenmiş:
- Öyle denmez. "Derunum ateş-i nar ile püryan idi günden, bir kadeh lebriz ab-ı hoşgüvar, nuş eyleyerek, teskin-i ateş ve bu suret ile iktisab-ı ferah-ı bişumar eylemeliyim" demeliydin. Cahiller gibi susadım, demek olur mu?
Aradan zaman geçmiş, bir gün sınıftaki sobadan sıçrayan bir kıvılcım, gelip hoca efendinin sarığının kıvrımına girmiş. Molla hemen parmağını kaldırmış:
- Ey hace-i bi misal, v'ey üstad-ı zi kemal, bu şakird-i pür kemal, şol vechile arz-ı hal eyler ki; bu hikmet-i mütteal, nar-ı mangaldan bir şerrare-i cevval pertab ile ser-i al’ül alinizdeki sarığı iş'al eylemiştir.
Hoca, elini sarığına atar atmaz, sarık tutuşur, hemen pencereden fırlatır ve öfkeyle talebesine çıkışır:
- Bre mel’un, sarığın tutuştu desene!
- Aman hocam, cahiller gibi, yandı, tutuştu denir mi?
Kim Uğursuz?
Avcı Sultan Mehmet diye anılan 4. Mehmet bir gün akşama kadar
uğraştığı halde, bütün attıkları boşa gider. Bunun sebebini sabahleyin ilk gördüğü adamın uğursuzluğuna hamlederek:
- Saraydan çıkarken kapı önünde sallana sallana biri geçiyordu. Sivri külahlı, sırtı kamburumsu. Bana çabuk onu bulun, diye emir vermiş.
Hemen tanımışlar, meşhur Bektaşi Ayyaş Hamza. Karakullukçular yaka paça adamı huzuruna getirirler. Öyle bir uğursuzun yaşamak hakkı olmadığı için derhal asılmasına karar verilir. Bektaşi der ki:
- Sabahleyin ilk beni gördüğünüz için iki keklik bile vuramadınız. İyi ama Padişahım, benim de bu sabah ilk gördüğüm siz oldunuz, fakat benim kellem gidiyor. Uğursuzluk hangimizde fazla?
Cevap padişahın o kadar hoşuna gider ki hayatını bağışladıktan başka bir kesede altın verir.