Annemin haykırışıyla birlikte kapının gıcırtılı sesi yankılandı. İçeriden gelen ağır bir koku, eski ahşap kapının arkasında yıllardır saklı kalmış bir şeylerin varlığını hemen hissettirdi. İçimden gelen bir ürpertiyle geri adım atmak istedim, ama sanki bir şey beni o kapının ardındaki gerçeğe doğru çekiyordu. Annem hızla kapıyı kapatmaya çalıştı ama o an bir şey gözüme çarptı: Kapının aralığından süzülen karanlığın içinden bir çift göz bana bakıyordu. Soğuk ve cansız… Bir insan mıydı, yoksa karanlığın oyunu muydu, emin olamadım.

“Anne, bu nedir?!” diye bağırdım, ama sesim titriyordu.


Annem elleriyle yüzünü kapattı, dizlerinin üzerine çöktü ve hıçkırıklara boğuldu. “Oğlum… keşke buraya gelmeseydin,” dedi. Sesi bir fısıltı kadar zayıftı. “Ben çok büyük hatalar yaptım. O kapının arkasında kalan her şey, geçmişimdeki günahların bedeli.”

Yutkundum, bir adım daha atarak kapıyı iyice açmak üzereyken annem, “Hayır!” diye bağırarak bileğime yapıştı. “Onu orada bırakmalısın!” Sesi çaresizlik doluydu, gözleri ise hem korku hem de pişmanlıkla doluydu. Ama o an geri dönüş yoktu. O kapı açılacaktı.

Kapının tamamen açılmasıyla birlikte karanlık odayı görebildim. İçeride yalnızca zayıf bir ışık süzülüyordu ve duvarlar rutubetliydi. Ancak en korkuncu, bir köşeye zincirlenmiş gibi duran yaşlı bir adamdı. Derisi kemiklerine yapışmış, saçları uzun ve dağınıktı. Bir yandan hırıltılı nefesler alıyor, bir yandan da boğuk sesler çıkarıyordu. Gözlerim şaşkınlıkla ona kilitlenmişti.


“Anne… bu kim?” diye sordum, sesi titreyen bir tonla.

Annem, gözleri yerden kalkmadan cevap verdi. “O… eski eşim. Babandan önceki adam.”

Bunlar da İlginizi Çekebilir