Hayatta bazen insan, en beklemediği anda bir dönüm noktasına gelir. Ben de öyle bir dönemece geldim. Gençtim, saf duygularla evlenmiştim. “Birlikte yaşlanırız,” diye hayal etmiştim. Ama hayat, bazen insanın hayallerini değil, sabrını sınar.

Eşim bana hiç ilgi göstermedi. Ne bir güzel söz, ne bir sıcak bakış… Günler birbirini kovalıyor, ben evin içinde görünmez bir gölgeye dönüşüyordum. Geceleri o bana uzak durur, ben sessizce ağlardım. Kimi zaman aynada kendime bakar, “Acaba ben sevilmeye layık değil miyim?” diye düşünürdüm.

Bir gün, eşimin bir arkadaşı geldi. Tır şoförüymüş, uzun yollara alışkın, yüzünde yorgun ama dürüst bir ifade vardı. Masada hep birlikte yemek yedik, sohbet ettik. Meğerse bizim köye yakın bir köyde yaşıyormuş. Laf arasında “Yarın köye gideceğim, istersen seni de bırakayım, aileni görmüş olursun,” dedi. Ben daha bir şey demeden eşim, “İyi olur, git biraz kal,” dedi.

O an içim burkuldu. Sanki benden kurtulmak ister gibiydi. Ama yine de sustum. Zaten içimde söyleyecek söz kalmamıştı.



Yolun Sessizliği

Ertesi gün yola çıktık. İlk başlarda sadece konuşuyorduk. O da dertliydi. Eşinin hastalığından, aralarındaki uzaklıktan, yalnızlığından bahsetti. Yorgundu, hem bedenen hem ruhen… Onu dinlerken anladım ki, aslında hepimiz bir şekilde eksiktik. Kimimizin kalbi boştu, kimimizin hayatı sessizdi.

Bunlar da İlginizi Çekebilir