Ben Ayten.
Elli yaşındayım.
İki çocuk, bir ömürlük koca, sıfır heyecan.
Hüseyin hâlâ aynı: sessiz, soğuk, uzaktan kumanda gibi.
Ben de yıllarca sustum.
Kadınlık değil, görev bildim kendimi.
Bir akşam, bahçede otururken feysde bir fotoğrafımı paylaştım.
Altına bir yorum düştü:
“Bir kadına bu yaş da bu kadar yakışır mı?”
İçim ısındı.
Altında bir isim: Umut.
Yirmi sekiz yaşındaymış.
Ne fark ederdi ki?
Ben yıllardır kadındım ama kimse fark etmemişti.
Gece yazdı.
Sabah yazdı.
Ses tonumu hayal ettiğini söyledi. Sonra telefonda konuşmalarımız başladı günlerce her fırsatta konuştuk.
“Gel,” dedi bir gün. “Sadece bir gece.”
Ben de tamam dedim evdekilere binbir yalan uydurmak zorunda kaldım ama gittim. Otobüsten indiğimde telefonum titredi.
Mesaj attı:
Otelin adını söyledi sonra konum attı “Odaya çık. 402 numara.” dedi… heycandan deliriyordum….
Gittim Kapı acıktı içeri girdim.. Loş bir ışık.
Bir adam oturuyordu. Ama Umut değildi.
Gülümsedi.
“Hoş geldin Ayten abla,” dedi.
“Ben senin oğlunun arkadaşıyım.” şaşırdım ama oradan gitmek istemedim çünkü kadın olarak benimde bazı ihtiyaçlarım vardı….. Üstteki resimden diğer sayfaya geçerek detayları öğrenebilirsiniz.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..
Oğlunun arkadaşıyım.”
O cümle havada dondu kaldı.
“Ben senin oğlunun arkadaşıyım,” dediğinde…
Sanki içimden biri kalkıp gitti.
Dilim tutuldu.
Elim çantamda, gözüm kapıda.
Kafamda tek bir cümle dönüyor:
Ben ne yaptım?
Adam ayağa kalktı.
“Abla yanlış anlama,” dedi.
“Bu sadece bir oyun değildi. Sen gerçekten çok güzelsin.”
Bir kahkaha attı.
Telefonunu çıkardı.
“İstersen buradan çıkmadan önce seninle birkaç güzel anı daha paylaşabiliriz.”
Ben sustum.
Gözüm, odanın aynasındaki kadına takıldı.
Yabancıydı o kadın.
Ama gözleri… gözleri bendim.
Adam kapıya yöneldi
Ardına döndü:
“Şaka gibisin be abla. Oğlun senin resmini gösterip ‘Bu kadın hâlâ genç gibi davranıyor’ derken biz inanmazdık.”
Ben hâlâ konuşamıyordum.
Kapıdan çıkarken sadece fısıldadı:
“Hesap şuraya yatırılıyor. Sen bilirsin.”
Ve gitti.
Ben o gece otelden çıkmadım.
Pencere önünde sabaha kadar oturdum.
Sonra sabah otobüsüne bindim.
Eve döndüm.
Ve o gün, ilk iş…
Facebook hesabımı sildim.
Ama asıl bomba akşam geldi.
Oğlum aradı.
Sesi titriyordu.
“Anne… Sen geçen hafta gerçekten İstanbul’a geldin mi?”
Yutkundum.
“Evet,” dedim. “Geldim.”
Telefon sessizleşti.
Ve oğlum sadece şunu söyledi:
“Anne… Beni neden kendi arkadaşlarıma rezil ettin?”