Ertesi sabah kardeşinin elinden tutmuş, ve okula doğru giderken, ben arkasından sinirli bir halde bakarken, -” Affet annecim. Seni hiç ama hiç üzmek istemiyorum – “dedi. Fakat bir hafta sonra oğlum Veyselin iyice zayıfladığını farkediyordum, epey endişelenmiştim. Yüzünün rengi de pek iyi değildi. İçi gitmişti. Ama hastaneye götürecek param olmadığı içinde evde kendi bildiğim yöntemlerle tedavi etmek istemiştim oğlumu.1 hafta kadar sonra ise öyle durgunlaşmıştı ki Veysel. Bir sabah evden çıkarken pek bir halsiz ve rengi benzi sapsarı bir halde, bana sarıldı gülümseyerek. Ve kardeşinin elini tutup, okula gidene kadar arkasını tekrar tekrar dönüp sürekli bana gülümsedi. O gün pazar yerine gittiğimde zar zor bir yer bulabilmiştim, tam sepetimden sebzelerimi çıkaracakken, okul önlüğüyle bir öğrenci yanıma gelmişti heyecanla; Veysel’in okulda bayıldığını ve öğretmenin arabasıyla onu hastaneye götürdüğünü söylediğinde önce korku içinde perişan halde kalakaldım, sonra sebze sepetini atıp gözlerim dolu dolu hastaneye doğru koşmaya başladım. Hastaneye vardığımda ise doktor oğlumun kontrolünü yeni bitirmişti. Ve telaş içinde doktorun ne söyleyeceğini dinlemeye başladım,
-Doktor ; “Çocuk pek halsiz düşmüş. Açlıktan bayılmış. Düzenli beslenmesi şart-” dediğinde, yüzümü yere eğdim utanarak. Çocuklarıma okula gitmeleri için 5 lira simit parasını dahi zor verebilirken, doktorun söylediklerinden sonra öyle üzülmüştüm ki…Veysel’in öğretmeni hastane kantininden yiyecek bir şeyler getirdiğinde, çocuk olanca gücüyle ve heyecanla yemeğe başlamıştı yiyecekleri. Diğer elinde tuttuğu poşeti ise biran bile yere bırakmıyor, göğsüne bastırıyordu sıkı sıkı. O gün Taburcu olduktan sonra ise birlikte eve gittik