Gece sessizliğinde, bebeğimin odasına yerleştirdiğim küçük kamera, uyku saatlerinde bile bir huzur simgesiydi. Telefonumdaki uygulamadan izlemek, gözlerimi kapattığım sandalyede bile rahat olmamı sağlıyordu. Ama bir gece, huzurum aniden sarsıldı.
Telefonu açtığımda, odada kıpırdanan bir gölge dikkatimi çekti. İlk başta camın yansıması ya da avizeden gelen bir ışık oyunu sandım. Ancak gözüm alıştıkça, o gölgenin kendiliğinden hareket ettiğini anlamaya başladım—sanki içten bir canlılığa sahipti. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Bu, bir yanılgı değildi; çok gerçekteydi, tüyler ürpertici kadar gerçek.
Nefesim dondu; o anda kamerayı kurmamış olsaydım, içeride nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu bilemeyecektim.

Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..
Aynı sahneyi defalarca izledim, her defasında o gölge farklı bir açıyla hareket ediyordu. İçimdeki kaygı büyüdükçe ben de harekete geçtim.
Kapıyı çarparak odaya girdim. Sessizlik oradaydı—gölgenin bıraktığı ısı yoktu, oda yalnızca bebek yatağının yatışından ibaretti. Kanıt aradım, mantıklı bir açıklama… ama hiçbir iz yoktu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde videoları tekrar tekrar izledim. Aklım ikircikliydi; “Acaba hayal mi ettim?” diye sordum kendi kendime. Ama içimdeki huzursuzluk bu soruları bastırmadı.
Bir kaç gün sonra, huzursuzluğum dinmek bilmedi. Sanki görünmez bir varlık hâlâ oradaydı; bu düşünce beni rahat bırakmıyordu. Sonunda, onun odasını yeniden düzenlemeye karar verdim.
Yatağın yönünü, mobilyaların yerini değiştirdim; herhangi bir ışık yansımasına neden olabilecek nesneleri kaldırdım. Yeni düzen tamamlandığında, bir ağırlık omuzlarımdan indi. Kamera karşısındaki o korkutucu hareket artık görüntülenmiyordu. Uzun süredir hissettiğim o sessiz dehşet, nihayet yerini huzura bıraktı.

Bunlar da İlginizi Çekebilir