Kapıyı açtığımda karşımdaki manzaraya inanamadım. Genç bir kadın, gözleri öfkeyle dolu bir şekilde bana bakıyordu. Hemen arkasında iki küçük çocuk vardı, biri kucağında, diğeri eteklerine yapışmış ağlıyordu. Kadın bir an duraksadı, bana baktı, sonra arkamda duran adama doğru bağırmaya başladı:
“Buradasın demek! Bizi burada böyle bırakıp bu kadının yanına gelmeye utanmıyor musun?”
O an kanım dondu. Kadının söylediklerini anlamaya çalışıyordum. Ne demek istiyordu? Bu adamın karısı mıydı yoksa?
Gözlerim hızla arkamda duran adama kaydı. Yüzü bembeyaz olmuştu, adeta dili tutulmuş gibiydi. Ne diyeceğini bilemeden orada duruyordu. Kadın bir adım daha attı, sesi titriyordu ama gözlerindeki öfke gitgide büyüyordu. “Aylarca yalan söyledin, çocuklarını da beni de kandırdın. Biz burada perişan olduk, sen bu kadının yanında mıydın?”
Kalbim sıkıştı, nefes almakta zorlandım. Gözlerim adama döndü. O an her şey netleşmişti. Bana söylediği her şeyin yalan olduğunu, aslında onun evli ve çocuk sahibi bir adam olduğunu bir tokat gibi yüzüme çarptı. Üzerimde büyük bir yük hissettim, adeta nefessiz kaldım. O bana dönüp bir şeyler söylemeye çalıştı: