O sabah köyde davul zurna inledi, herkesin yüzü güldü ama benim içim yanıyordu. Beyaz gelinliğimi giydim, başıma duvağı taktılar. Aynaya baktım; gülümseyen bir yüz vardı ama içim paramparça. Çünkü biliyordum; bu düğün bana murat değil, bela getirecekti.

Kaynana Sultan’ı bilirdim; gözü dönmüş, dili bıçak gibiydi. Görümce Emine desen, anasından farksız. Daha dün gece kulağıma eğilip, “Sen bizim ocağa gelin değil, köle geldin!” demedi mi? Yüreğim buz kesti.

Gelin odasında tek başıma oturuyordum. Birden kapı çat diye açıldı. Sultan hanım içeri daldı, ardından Emine. İkisinin de yüzünde şeytani bir gülümseme.

— “Bak kızım,” dedi Sultan, parmağını sallayarak. “Oğlum seni sevmiş olabilir ama bu evde benim sözüm geçer. Düğün düğün deyip sevinme. Asıl düğün şimdi başlıyor: senin çilenin düğünü…”

Emine kahkaha attı:
— “Daha ilk gecenden göreceksin gününü. Bizim dediklerimize uymayanı bu evde yaşatmazlar!”

O an yüreğim sıkıştı, gözüm kapıya kaydı. Tam bağıracakken, kapı aralandı… İçeri damadım girdi. Ama görmedikleri bir şey vardı: damadım çoktan kapının ardında her şeyi duymuştu! O an öyle birşey yaptı ki Devamını okumak için diğer sayfaya gecebilirisniz..
O an var ya, odanın içi sanki taş kesildi. Kaynana Sultan’ın yüzü kıpkırmızı, görümce Emine’nin kahkahası boğazında kaldı. Ben nefes bile alamıyordum. Damat, gözleri çakmak çakmak, kapının eşiğinde durdu.

— “Ana! Emine! Ne laflar edersiniz siz?!” diye gürledi.

Kaynana Sultan ne yapacağını şaşırdı, hemen yüzünü güldürüp tatlı bir sesle:
— “A oğlum, sen mi geldin? Biz şakalaşıyorduk gelinle, şaka şaka…” dedi.

Ama damadım öyle bir bakış attı ki, Sultan’ın dili tutuldu.
— “Benim kulağım şaka kaldırmaz ana! Daha düğün günü, daha gelinimin duvağı kurumadan, nasıl tehdit edersin?!”
Benim gözlerim doldu. İlk defa biri, hele ki kocam, benim için böyle haykırıyordu.

Emine de araya girdi:
— “Abi, sen yanlış anladın. Biz sadece… şey…”

Damadım yumruğunu kapıya vurdu, tahta zangır zangır sallandı.
— “Kes sesini Emine! Ben yıllardır sizin huyunuzu bilirim ama susardım. Bugün gelinime ettiklerinizi gözümle gördüm, kulağımla duydum. Bir daha bu evde ona kimse yan gözle bakmayacak!”

Sultan kadın titredi, ama kolay kolay pes etmezdi. Yine diklendi:
— “Sen de karı sözüne bakıp anana mı karşı geliyorsun ha?”

Ama damadım bu sefer öyle bir söz etti ki, odadaki herkes sustu:
— “Benim anam bana can verdi, başımın tacıdır. Ama eşim de Allah’ın emanetidir, benim namusumdur. İkinize de sözüm olsun, kim gelinime kötülük ederse karşısında beni bulur!”
Ben dayanamayıp hıçkırdım. O an kocam yanıma geldi, ellerimden tuttu. Yüreğim ilk defa güven buldu.

Dışarıda davullar zurnalar hâlâ çalıyordu ama içeride fırtına kopuyordu. Sultan ile Emine’nin yüzü sararmış, bir köşeye sinmişlerdi.

Kocam bana dönüp usulca fısıldadı:
— “Korkma Zeynep. Bundan sonra ne derlerse desinler, ben yanındayım. Bizim yuvamızı kimse yıkamayacak.”

O an içimde öyle bir ferahlık oldu ki, sanki bütün zulüm perdesi kalktı.

Düğün bitti, o gece köyde herkes eğlendi, oynadı. Ama ertesi sabah köyün kahvesinde fısıltı dolaşmaya başladı:
“Damat, anasıyla görümcesini düğün günü susturmuş. Gelinin arkasında durmuş.”


Sultan kadın köyde kimsenin diline düşmekten korktu. Artık bana açıktan laf edemez oldu. Görümce Emine de yüzüme bakamaz hale geldi. İçten içe diş bilediler belki ama bilip de yapamadılar; çünkü kocamın sözleri daha kulaklarında çınlıyordu.

Ben ise her sabah Allah’a şükrettim. Düğün günümde açılan bu kara perdeyi, kocamın cesaretiyle yırtıp atmıştık. O gün anladım ki; bazen bir insanın kaderi tek bir anla değişirmiş.

Ve o an, kapının eşiğinde durmuş kocamın gür sesiyle başladı benim asıl mutluluğum…


Bunlar da İlginizi Çekebilir