“Sen bana hep yalan söyledin! Her şey yalanmış, evli olduğunu, çocukların olduğunu neden söylemedin?!” diye bağırdım. Gözlerim dolmuştu, ama ağlamak istemiyordum. Hem kadına hem çocuklara bakarken kendimi suçlu hissediyordum. Kadın hâlâ kapının önünde dikiliyordu, elleriyle çocuklarını sıkı sıkıya tutuyordu, gözleri dolu doluydu ama belli ki gururu ona ağlamasına izin vermiyordu.

Adam bir adım atıp yanıma geldi, gözleri çaresizlikle doluydu, “Ben seni seviyorum, inan bana, her şeyi düzeltecektim, karımı boşayacaktım ama… zamanla…” dedi. Ama artık onun hiçbir sözüne inanmıyordum. Yalanlarla dolu bir hayatı paylaşmak istemediğim gibi, onun bu karısına ve çocuklarına da yaptıklarını kabullenemezdim.

O an kadına döndüm. “Özür dilerim,” dedim, “Bu olanlardan haberim yoktu. Eğer bilseydim… bu adamın hayatına hiç girmemiş olurdum.” Gözyaşlarım artık engellenemez şekilde yanaklarımdan süzülmeye başladı.

Kadın bana sertçe baktı, ama bir şey söylemedi. Sadece çocuklarını biraz daha sıkı tuttu, arkasını döndü ve hızla uzaklaştı. Kapı kapanınca odaya döndüm, adam hâlâ bir şeyler söylemeye çalışıyordu, ama artık onun yüzüne bile bakmak istemiyordum.

“Burası bitti,” dedim, “Hayatımdan çık, bir daha seni asla görmek istemiyorum.” Onu evimden, hayatımdan kovdum ve kapıyı yüzüne kapattım.

O gece gözyaşları içinde sabaha kadar uyuyamadım. Olanları düşündükçe kendimi kandırılmış, kullanılmış ve küçük düşmüş hissediyordum. Ama en azından gerçeği öğrenmiştim ve bundan sonra adımlarımı daha dikkatli atmam gerektiğini anlamıştım.

Bunlar da İlginizi Çekebilir