Muhteşem ötesi beş kuruş vermem
Bastonuyla sokakları karış karış yoklayıp, sora sora en sonunda eski püskü tek katlı bir evin önünde durmuştu. Kapıya vurdu elleriyle. Sonra, “Sıdıka teyzenin evimi? Otobüste çantalarımız karışmış.
Onu getirdiydim” deyince kapı açılmıştı.
Yüzü sirke satan ihtiyar kadın, Selvi’nin çantasını uzatıp,
kendi çantasını almış, teşekkür dahi etmeden kapıyı kapatırken,
DEVAMINI OKUYUN..
Muhteşem ötesi beş kuruş vermem
Ne bakıyon öyle. Çantamı getirdin diye para bekliyorsan, beş kuruş vermem… Hem çantamda değerli hiçbirşeyim yoktu”- deyince, ürkmüştü genç kız.-“Yok teyze. Ben görme engelliyim. Ne tarafa gitmem gerekiyor karıştırdım.Tarif edermisiniz? -” deyip gülümsemişti içtenlikle. Zerrece tavrı değişmemişti yaşlı kadının.

-“Nasıl geldiysen öyle git. Bana ne-” deyip kapıyı kapatmıştı.



Selvi yine yönünü sora sora tek başına yaşadığı evine gitmişti sonra.

Ertesi sabah yine telaşlı bir halde aynı sokakta göründü ne hikmetse elinde sıkı sıkıya tuttuğu bastonuyla. Tekrar Sıdıka hanım’ın kapısını çalacaktıki, iniltiler içinde yerde yattığını anladığı yaşlı kadının seslerini duyup avluya girmişti telaşla…Bayılmış olduğunu düşündü.Kadını buldu, gücü yettiğince kaldırıp, balkondaki sediri de el yordamıyla bulup,oraya yatırdı boylu boyunca.



Çantasındaki kolonyayı avucuna döküp yaşlı kadına koklatmıştı sonra. Bileklerini ovdu uzun uzun. Dakikalar sonra kendine gelmişti kadın.



Bu hayatta kimi kimsesi olmadığını söylemişti o anki ruh haliyle.Bitkin ve öyle çaresis hissediyordu ki.Hasta ve çaresiz olduğunu söylediğinde bu durum okadar dokunmuştuki Selvi’nin yüreğine… Cebinden yaşlı kadının kimliğini çıkardı. Ve, -“Dün evimde düşmüş çantanızdan teyzecim.Kimliğinizi getirdim size. Hem siz hiç üzülmeyin olurmu. Ben sizi hergün yoklarım.Nolmuş kimseniz yoksa. Ben duydumya dediklerinizi… Ben varım. Gelirim evinize emin olun-” dediğinde yine ekşitmişti yüzünü Sıdıka hanım. Komşularının dahi onu neden sevmediğini belli eder bir laf söyledi sonra genç kıza…

-” Hadi hadi. Derdimizi anlattık diye, sırnaşıp, yolunacak kaz belleme beni. Bu devirde insan menfaatsiz dostluk dahi yapmaz. Benden çıkarın olacağını sanıyorsan yanılırsın. Beş kuruş vermem habarın ola-” demişti ses tonunu yükselterek…

Selvi ise tüm içtenliğiyle gülümsedi yine kadına.

-” Rahmetli anacığım derdiki. İnsanlara gülümse. Bir gülümsemeyle gönüllerinden neler neler koparırsın.Heç para istemem teyze. Yüzünüzü güldüreyim yeter-“demişti. Sonrada hergün geleceğini söyleyip evine gitmek üzere yola koyulmuştu. Sıdıka hanım ise” acaba bu kızın aklından zorumu var?”diye kendi kendine söylenmişti genç kızın arkasından…

Ve Selvi tıpkı söz verdiği gibi hergün geldi Sıdıka hanım’ın evine. Genç kız omuzunda asılı, sattığı selpak ve çakmak kutusuyla kapıda göründüğünde içi giderdi Sıdıka hanım’ın. Bir insan nasıl bu kadar içtenlikle gülümserdi ki? Menfafati olmadan nasıl bukadar iyilik yapabilirdi?Nasıl bukadar temiz kalpli olabilirdi? Selvi nin özelliğiydi tüm bunlar. Hepsinide yapabiliyordu.

Yaşlı kadınla konuşurken cevizi çok sevdiğini öğrenmişti bir gün. Komşusundan izin alıp ceviz toplamış sonra bahçesinden. Sonrada elleriyle yeşil kabuklarını soyup, cevizleri Sıdıka hanıma getirince,genç kızın ceviz kabukları soymaktan kapkara olan ellerini öpmek gelmişti içinden… Ama insanların yaptıklarından, çektiği acılardan, gördüğü hayırsızlıklardan olsa gerek, o katı tavrını hiç bozmadı.Yüreğine akıttı mutluluk gözyaşlarını.

-“Neden getirdin bunları be? … Geri götür. İstemem. Gözüme girip kandırmaya çalışıyorsun ya. Ben yemem kızım.Dahada gelme-” desede, Selvi yine herzamanki içtenliğiyle gülümseyerek cevizleri güneşe sermişti kuruması için. Sonrada,

İlahi Sıdıka teyze. Nerden gelir bunlar aklına? Sen gelme desende gelirim ben.Hem sana bir kitap okuyacağım. Sarraftan yeni aldım. Görme engelliler için.Çok güzel bir kitap…Adı,”Gülümse… Herşey değişir” imiş. Ben çok merak ettim. Sanada okumasam olmaz-“deyip, hergünki gibi çantasından yaşlı kadın için elleriyle yapıp getirdiği yemekleri çıkarmıştı sonrada …

Komşularının nefret ettiği Sıdıka hanım’ın gurur kırıcı o sözlerine hiç aldırmadan hergün ziyaretlerini de sürdürmüştü sonraki günlerde Selvi. Ve yanında getirdiği görme engelliler kitabını okumuştu hergün içtenlikle Sıdıka hanıma… Günler geçtikçe ise Sıdıka hanım da çok değişmiş, Selvi’yi kapıda beklemeye başlamıştı. Genç kız azıcık geç kalacak olsa gözleri nemlenir, gelmekten vazgeçmesinden okadar korkardıki. Her defasında içli içli kitap okurken,Selvi yi sıkıca sarıp saçlarını öpmek gelirdi içinden. Ama hep insanların daha önce çektirdikleri gelirdi aklına. Ve adım atamazdı genç kıza… Uzaktan uzaktan severdi onu…

Selvi hergünki gibi satışlarını yapıp Sıdıka teyzesinin sokağına yönelmişti birgün. Fakat o gün nedense sokağın kalabalık olduğunu farketti. Sıdıka teyzenin evinin önünde insanların heyecanlı konuşmalarını duyuyordu. Neler olduğunu sordu somra heyecanla. Yaşlı kadının komşuları,Sıdıka hanım’ın evinde yangın çıktığını ve zavallı kadının içeride kaldığını, kimsenin ise onu alevlerin arasından çıkarmayı göze alamadığını söylediğinde, bastonuyla adım atacağı yerleri yoklayarak ilerledi eve doğru. Öyle kararlıydıki… Hiçkimseyi dinlemedi. Alevlerin arasına ilerledi sonra.Eve girdi hiç ama hiç korkmadan. Hiçbiryeri göremediği için saçlarının ucunu tutuşturan alevleri ise zorlukla söndürdü. Nefes alamıyordu alevlerin arasında. Sonra bir ses duydu…

Evet. Sıdıka hanımın sesiydi o ses. Yine bayılmış olmalıydı… Selvi zorlukla gitti yaşlı kadının iniltilerinin geldiği odaya doğru… Kolları ayakları, yüzü yanık içinde kalmış, bir alev topu üzerine düşmüştü oraya ulaşana kadar. Ciğerleri kapkara dumanla dolduğu için nefes almakta okadar zorlanıyorduki…. Elleriyle yokladığı heryerde cayır cayır yanıyordu elleri… Ve en sonunda elini uzattığında bulmuştu Sıdıka hanımı… Gücü yettiğince sırtına alıp, ezberinde olan evin koridorunda ilerledi. Etleri yanık yanık olmuştu… Takati kalmamıştı… On beş adımda evden çıktığında, elbiselerinin yandığını hissetmişti dışarıya çıktığında… Sonrasında ise dışarıdaki insanların üzerlerine kova kova su attığını hissetmişti son olarak. Bedenindeki acıyla olduğu yere yığılıp kaldı sonra….

Kendine geldiğinde bir hastahane odasında olduğunu hissetti… İçeriye doktorlarla birlikte Sıdıka hanım girdiğini anlamıştı sesinden. Öyle mutlu olmuştuki ona birley olmadığı için. Hıçkıra hıçkıra ağladı o an sevincinden….Daha sonra ise bir doktor gelmişti yanına… Ve başındaki sargıyı çözüp, gözlerindeki bandajları açtığında inanamamıştı Selvi… Gözleri görüyordu. Rüyadamıydı yoksa? Gözlerini açar açmaz ise karşısında gözleri bandajlı yaşlı bir kadın görmüştü. İlk defa güldüğünü hissetti Sıdıka hanım olduğunu farkettiği kadının… Ve o an herşeyi anlamıştı karşısındaki kadının bandajlı gözlerine baktığında… Ama öyle gülümsüyordu ki yaşlı kadın…

-“Neden teyze? Neden yaptın? -” diye soracak oldu titreyen sesiyle. Yaşı kadında aynı duygularla cevao vermişti bu sorulara.

-“Selvim… Canım kızım. Anacığın nede haklıymış. İnsanlara gülümse dermiş ya hani. Gönüllerinden neler kopar dermiş… Yüreğimi istesen verirdim kızım.Seni okadar çok sevdimki.Sen sıcacık gülümsedin hep bana.Her gülümsediğinde çiçekker açtı yüreğimde. Canını tehlikeye attın benim için. Beş kuruş vermem diyordum ya. Yanılmışım kızım.Gözlerim senindir. – “demişti hıçkıra hıçkıra. Ve ilk defa kendisine sarılan genç kızın saçlarını öpüp kokladı uzun uzun…

Bu hikaye böyle bitmedi. O günden sonra Selvi ve Sıdıka hanım anne kız gibi oldu. Kan bağı olmayan ama can bağı olan anne kız artık onlar…

Bunlar da İlginizi Çekebilir