2 KARDEŞ KARDEŞ KAZIĞI Biz Belçika’da yaşayan gurbetçileriz. Abim ve ben İkimiz de evliyiz, evlerimiz ayrı yerlerde. Bayram yada özel günler haricinde de pek görüşmeyiz. İçimizde uyanık geçinen ben olsam da mantıklı kararları veren hep o olmuştur.
Babam vefat ettikten sonra bir gün abim, “Türkiye’deki yerleri satalım, nasıl olsa geri dönmeyeceğiz” dedi. Bu kafama yattı kabul ettim. Tapu gününden birkaç gün önce Türkiye’ye gidip hangi tarla daha değerli araştırma yaptım. Kuru arazi, sulu arazi verimli, verimsiz diye ince ince araştırarak arazilerin değerlerini belirledim. Bazı yerlerden yol veya elektrik hattı geçecekti, bunları belirledim
Tapu gününde abim benim yaptığım taksime güvenip araştırma yapmayarak imzayı attı. Kamulaştırma yapılacak yerler onda kalmıştı. Kamulaştırma süreci uzun sürdüğü ve değerinden az fiyat biçildiği için o yerleri abime vermiştim.
Kamulaştırma mahkemelerine git gel parası bile arazi değerlerinden fazla tutacaktı hesabıma göre. Ama atladığım bir husus vardı. Kamulaştırma kanunu değişmiş, artık anlaşanlara yüksek para ödüyorlardı. Devlet abimin hesabına arazilerinden yüksek bir para yatırdı. Gerisini de üçe beşe bakmadan emlakçının birisine sattı abim. Ben ise tarlaları parça parça satmak zorunda kaldım. Çünkü tarlaların hepsini alacak devlet gibi ensesi kalın bir müşteri bulmak zordu. Tarlaları bölük pörçük sattım, yarı parası da gel git masrafına gitti. Halbuki abim tarla parasıyla iyi bir yatırım yapmıştı.(
Bir keresinde abimle sohbet ediyorduk. Ona “güya uyanık olanımız benim, halbuki sen daha çok zengin oldun” dedim. Bana ibretlik bir cevap verdi:– “Başarının ölçüsü zenginlik değil ki. Çevrene hoş bir seda bırakabilirsen, kulluğunu layıkıyla yapabilirsen asıl başarı o.Sen doğru olduktan sonra işlerinde doğru olur. Gelmişim 71 yaşına, şimdiye kadar kazandım, bundan sonra ne işe yarayacak? Üç beş sene sonra geriye sadece m-ezar taşı kalacak..”