Kerem Yıldırım her şeyi sıfırdan kurmuştu.

Babasından kalan mütevazı bir inşaat firması, Kerem’in vizyonu ve acımasız disiplini sayesinde Türkiye’nin en güçlü gayrimenkul şirketlerinden birine dönüşmüştü. O, çizimleri gökdelenlere, boş arsaları şehirlere, riski servete çeviren adamdı.

Dışarıdan bakıldığında hayatı kusursuz görünüyordu.

Ama o kış öğleden sonra, Boğaz manzaralı görkemli bir otelin balo salonunda, beyaz güller ve kristal avizeler arasında tek başına oturan Kerem Yıldırım, hayatında hiç olmadığı kadar yıkılmış hissediyordu.

Salonda üç yüz davetli vardı.

Üç yüz çift göz bakmamaya çalışıyordu.

Ama yine de herkes ona bakıyordu.

Canlı müzik ekibi aynı melodiyi dördüncü kez çalmıştı. Çiçekçi endişeyle organizatöre fısıldadı. Mesajlar hızla yayıldı, telefonlar sessizce titreşti:

Gelmiyor.
Bir sorun var.

Kerem’in kendini nikâh alanına doğru sürdüğünden beri kırk üç dakika geçmişti.

Hayatının kadını olması gereken kişiyi beklediğinden beri kırk üç dakika.

Ama Elif hiç gelmemişti.

Yüksek pencerelerin ardında kar sessizce yağıyor, şehri beyaza bürüyordu. İçerideki soğuk ise havadan değil, utançtandı.

Bir Saniyede Her Şeyini Kaybeden Adam
Üç ay önce Kerem kendini dokunulmaz sanıyordu.

O sabah her zamanki gibi başlamıştı. Yoğun program. Toplantılar. Yeni bir proje alanını görmek için helikopter yolculuğu.

Sonra kaza oldu.

Metal çığlık attı. Camlar patladı. Yerçekimi yok oldu.

Kerem hastanede uyandığında doktorlar dikkatli konuşuyor, gerçeği dolandırarak anlatmaya çalışıyordu. Ta ki artık kaçamayacakları ana kadar.

“Bir daha yürüyemeyeceksiniz.”

Bacakları fiziksel olarak oradaydı ama artık ona ait değildi. Ve onlarla birlikte kontrol duygusu, bağımsızlığı, kimliği de gitmişti.

Ama en yıkıcı an günler sonra geldi.

Elif.

Sevdiği kadın. Evlenme teklif ettiği kadın. “Ne olursa olsun yanındayım” diyen kadın.

Hastane odasına girip tekerlekli sandalyeyi gördüğü an Kerem fark etti.

Gözyaşı yoktu.

Korku yoktu.

Tiksinti vardı.

Elif bunu saklamaya çalıştı. Gülümsedi. Her şeyin düzeleceğini söyledi.

Ama Kerem gözlerinden gerçeği okudu.

O an, içinde bir şey sessizce öldü.

Onu Parçalayan Mektup
Düğün salonuna geri döndüğümüzde organizasyon sorumlusu titreyen ellerle bir zarf uzattı.

“Kerem Bey…” diye fısıldadı.

Kerem zaten biliyordu.

Zarfı açtı.

Bunu yapamam.
Hayatımı tekerlekli sandalye iterek geçirmek istemiyorum.
Üzgünüm.

İmza yoktu.

Veda yoktu.

Kelimeler adeta yakıyordu.Devamı..

Bunlar da İlginizi Çekebilir