Fakir bir kadına çocukla para verdim — ama ertesi sabah, onu kocamın mezarında gördüğümde nefesim kesildi
Her şey Salı günü başladı. Hayatın Salı gibi sıradan bir günde çökmeye başlayacağını beklemezsiniz, ama işte ben, ellerim alışverişle dolu, çiseleyen yağmur altında adım atarken onu gördüm.
O, bakkalın kaldırımında oturuyordu, kucağında solmuş mavi bir battaniyeye sarılmış bir çocuk vardı. Yirmi küsur yaşlarında, çökük yanaklı ve gözlerinde fırtına kopan biriydi. Bir annenin umutsuzluk görüntüsü korkunçtur.
“Lütfen,” diye fısıldadı ben yanından geçerken. “Her türlü yardım.”
Ben hiç yabancılara para vermem. Ama o gün donakaldım. Belki de bu, çocuğunun sessiz, boyun eğmiş yüzüydü — kalbimde bir şey sıkıştırdı. Ona 50 dolar uzattım. Servet değil, ama yiyecek ya da sıcak giysi için yeterliydi. Bana şaşkın bir bakış attı ve titreyen bir sesle fısıldadı: “Teşekkür ederim.”
Ertesi sabah, kocamın mezarını ziyaret etmeye gittim. Zaman acıyı hafifletmişti, ama hâlâ her hafta erken saatlerde, mezarlık boşken gelirdim.
Ama bu sefer orada biri vardı.
O, kaldırımda oturan kadındı. Kocamın mezarının önünde diz çöküyordu. Ne yaptığını gördüğümde donakaldım. Nefesim kesildi ve gözlerimi ondan alamadım.
“NE YAPIYORSUN?!” diye bağırdım, sesim sabah sisini yardı.
Diğer sayfamıza geçerek detayı okuyunuz