Gözyaşlarımı tutamadım. “Ben hiçbir yere gitmem,” dedim. “Senin yanındayım, her ne olursa.”
Doktor sessizce dışarı çıktı. Biz ikimiz, odada kaldık.
O gün ilk kez onu böyle kırılgan, böyle çaresiz gördüm. Ama aynı zamanda en dürüst haliyle karşımdaydı.
Günler geçti. Tedaviye başladık. Ben işimi bıraktım, onunla ilgilendim. Bazı günler gülüyorduk, bazı günler sadece sessizce el ele oturuyorduk.
Bir sabah gözlerini açtı, bana baktı. “İyi ki geldin o gün,” dedi. “Yoksa seni son kez göremeyecektim.”
Bir hafta sonra… sessizce gitti.
Benimle vedalaşmadan, ama gülümseyerek.
Cenazeden birkaç gün sonra yatağın başucunda küçük bir kutu buldum. İçinde bir mektup ve bir yüzük vardı.
Mektupta şöyle yazıyordu:
> “Sen bana ikinci bir hayat verdin. Ben sana bir ömür yetemedim, ama kalbim seninle kaldı. Eğer bir gün yeniden seversen, beni unutmuş olma. Çünkü ben zaten seninle olacağım.”
O günden sonra hiçbir şeye aynı gözle bakamadım.
Ama her sabah o tahinli simitin kokusunu duyduğumda, sanki o hâlâ mutfakta, çayı demliyormuş gibi hissederim.
Ve anlarım… bazı insanlar seni terk etmez.
Sadece başka bir zamana gider.