Düğün Fotoğraflarımız Sırasında Eşim olacak insan Beni Havuza Attı – Sonra Babam Yanıma Gelip Kontrolü Ele Aldı
Düğünümüzden birkaç ay önce evlenmek için gün saydığım adam, bana bir damadın gelini havuza attığı bir videoyu gösterdi.
Ve pişkin bir şekilde güldü.
“Bunu bizim düğünümüzde yaptığımı hayal edebiliyor musun?”
Doğrudan gözlerinin içine baktım.
“Bana bunu yaparsan, giderim. Ciddiyim.”
Alnımı öptü. “Asla. Endişelenme Aşkım.”
Ona inandım.
Düğünümüz hayal ettiğim tek şeydi. Özel yapım gelinliğim, şakayık kokusu, babamın beni koridorda yürütmesi – mükemmeldi.
Daha sonra fotoğrafçı havuz kenarında birkaç fotoğraf çekmemi önerdi. Damat elimi tuttu.
“Bana güveniyorsun, değil mi?” diye fısıldadı.
Gülümsedim. “Elbette. Sürpriz yok, unuttun mu?”
Başını salladı ve beni havuzun kenarına getirdi, sonra bilerek bıraktı hatta itti
Suya sertçe çarptım. Elbisem uçuştu, makyajım aktı ve öksürerek, sersemlemiş bir şekilde yüzeye çıktım.
DEşim olacak adam mı? Gülüyor.
İşte buuu!” diye bağırdı, arkadaşlarına beşlik çakarak.
Özür yok. Endişe yok. Sadece kahkaha atıyor gülüyordu.
Ve sonra babamın sesini duydum. Sakin, kararlı.
Kızım, gel canım.”
Hiç tereddüt etmeden elini tuttum. Gerçek güvenin olayı budur işte; gerektiğinde ortaya çıkar.
Beni nazikçe çekip ceketine sardı ve sonra beni sakinleştirmek için yanağıma dokundu.
Sonra Damada döndü -öfkeyle değil, emin bir şekilde- ve “O bitti. Sen de bittin.” dedi. Sonra benimde babamın da hiç beklemediği birşey oldu eşim yanımıza geldi ve kimsenin beklemediği birşey yaptı
Devamı diger sayfada..
Damat bir kahkaha daha attıktan sonra babamın sözleri adeta tokat gibi yüzüne çarptı. Ortalık bir anda sessizleşti. Çalgıcıların sazı bile yarım kaldı. Herkesin gözü bizdeydi. Babamın kararlı tavrı karşısında damadın keyfi kaçtı ama hâlâ pişkin bir sırıtışı vardı. Tam o sırada, herkesin şaşkın bakışları arasında yanıma geldi. Elini uzattı, yüzüme bakmaya çalıştı. Ama ben gözlerimi ondan kaçırıyordum. Dudakları titredi, sonra kimsenin beklemediği bir şey yaptı. Yavaşça dizlerinin üstüne çöktü. Gözlerindeki gurur yerini telaşa ve pişmanlığa bırakmıştı. Sesinde daha önce hiç duymadığım bir kırılganlık vardı: “Ben… ben şaka yapmak istedim. Herkes gülsün, eğlensin diye… Ama seni incittiğimi şimdi fark ettim. Affet beni.” Kalabalığın içinden mırıldanmalar yükseldi. Bazıları damadın pişkinliğini kınarken, bazıları “gençtir, hata yapar” diye mırıldandı. Ama babam hâlâ sarsılmaz bir kaya gibi ayakta duruyordu. Bana dönüp fısıldadı: “Karar senin kızım. Benim için artık güven diye bir şey kalmadı. Ama senin kalbinde varsa, söyle.” O an içimde büyük bir fırtına koptu.
Beynimde o anı tekrar tekrar yaşadım; kahkahasını, beni küçük düşürmesini, babamın güçlü elleriyle beni çekip çıkarmasını… ve şimdi diz çökmüş bir şekilde gözyaşlarıyla pişmanlık dilenen adamı. Titreyen sesimle sordum: “Beni gerçekten seviyor musun, yoksa sadece gösteriş mi yapıyorsun?” Gözlerime baktı, tüm maskelerinden sıyrılmış gibiydi. “Seni seviyorum. Ama aptalca davrandım. Eğer kabul edersen, o havuzda senin yanında ben de atlarım. Gelinliğini kirlettim, şerefimi de suya gömeyim.” Ve hiç tereddüt etmeden ceketini çıkardı, gömleğiyle havuza atladı. Çığlıklarla birlikte alkış koptu. Arkadaşlarının kahkahaları bu kez yerini şaşkınlığa ve alkışa bırakmıştı. Suya çıktığında nefes nefeseydi ama bana sarılmak için yaklaştı. Babam hâlâ sertti. Elini havaya kaldırdı. “Sevgi, sadece lafta olmaz. Bugün bunu öğrendin. Kızım kırıldı, incindi. Onu onarmak senin boynunun borcu.” Damat başını eğdi. Ben de gözlerimden yaşlar süzülürken içimden şu cümle geçti: “Gerçekten değişecek mi, yoksa bu sadece bir anlık gösteriş mi?” Ve işte o an kararımın ne olacağını bilmeden, hayatımın en kritik yol ayrımında olduğumu hissettim…