Doğumhane o gün ana baba günü gibiydi. Koridorlarda koşuşturan hemşirelerin sesini, kapıların açılıp kapanışını duyuyordum. Sancılarım öyle ağırdı ki nefes almak bile işkenceye dönmüştü. Telefonumu avuçlarımın içinde sımsıkı tutuyor, kimseye belli etmeden korkumu bastırmaya çalışıyordum.
Kapı açıldı. İçeriye temiz sabahlığını giymiş bir doktor girdi. Başımı çevirdim… O an kalbim yerinden çıkacak sandım. Çünkü karşımda o vardı. Yıllar önce beni delice seven, elimi hiç bırakmayacağına yemin eden ama sonra bir gün sessizce ortadan kaybolan adam.
Şimdi o, beyaz önlüğüyle yanımdaydı. Göz göze geldiğimizde, içimde hem bir sızı hem de tarifsiz bir öfke kabardı. Konuşacak gücüm yoktu, zaten sancılarım gittikçe artıyordu.
Dakikalar sonra bebeğim dünyaya geldi. Odayı bir sessizlik kapladı. Herkes nefesini tutmuştu. Doktor kucağına aldığı bebeğe baktı… Ve o an yüzündeki rengi kaybetti, gözleri dehşetle açıldı. Sanki bütün dünya donmuştu.
Ben, hâlâ ne olduğunu anlayamadan fısıldadım:
— Ne var?..
Doktor, yani yıllar önce beni yarı yolda bırakıp kaybolan adam, kollarında küçücük bedenin ağırlığını taşırken yüzü bembeyaz kesildi. O an zaman durmuştu sanki. Hemşireler bile şaşkınlıktan nefesini tutmuş, bakışlarını ondan bana çevirmişti.
— Söylesenize, dedim boğuk bir sesle, nefes nefese… Ne var?
O ise tek kelime edemedi. Sanki dili tutulmuştu. Yalnızca gözleri… O gözler ki, bir zamanlar bana dünyaları vaat etmişti, şimdi dehşet içinde bebeğe bakıyordu.
Hemşire dayanamayıp elinden aldı yavrumu. O an ben de bebeğimi görmek için doğrulmaya çalıştım. Göz kapaklarımı araladım, ellerim titreyerek uzandı. O minicik yüzü gördüğümde kalbim sıkıştı.
Göz göze geldik. İçimde yıllardır biriken öfke, yerini tarifsiz bir sızıya bırakıyordu. O, sessizliğiyle bin pişmanlık anlatıyordu. Sanki yıllar önce bıraktığı boşluğu şimdi, küçücük bir beden doldurmuştu.
Bebeğim ağlamaya başladı. O incecik ses, odanın bütün sessizliğini yırttı. Hemşire yavrumu kucağıma bıraktı. Sıcağını göğsümde hissettiğimde gözlerim bu defa umutla doldu.
— Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, dedim içimden.
Doktor, başını önüne eğdi. Dudaklarından güçlükle çıkan tek kelime, yılların yükünü taşıyordu:
— Affet…
Ama ben cevap vermedim. Çünkü cevabı vermek için acelem yoktu. Artık sadece bana ait olan bir hayat ve kucağımda yeni bir başlangıç vardı.