Binnur Kaya'nın anne ve babasını görenler çok şaşırdı. Özellikle Kaya'nın annesi güzelliğiyle görenleri mest etti. Binnur Kaya anne ve babasının görüntülerini bir internet sitesine verdiği röportaj sebebiyle ilk kez paylaştı.
İşte Binnur Kaya'nın sır gibi sakladığı ailesi ve anne babasının ve kardeşlerinin fotoğrafları.....İşte O röportaj...
Samimiyeti ve doğallıyla ilk andan itibaren insanı etkisi altına alan bir oyuncu Binnur Kaya. Onu dinlerken kocaman bir gülümseme yerleşiyor insanın yüzüne. Oyunculuğa dair heyecanı, doğa ve hayvan sevgisi, memlekete dair kaygıları, geçmiş günlere olan hasreti… Her şeyi çok doğal Binnur Kaya’nın. Ekran dışında hiç rol yapmıyor. Bu kadar sevilmesinin sırrı belki biraz da bu. Usta oyuncu Binnur Kaya, Kaynanalar dizisiyle başladığı oyunculuk serüveninde 25 yılı geride bıraktı. Televizyon, sinema ve tiyatroda akıldan çıkmayacak karakterler yarattı bu süreçte. Avrupa Yakası, Yabancı Damat, Kaynanalar, Çarli, Yedi Numara, Bir Demet Tiyatro, Vavien, Küçük Kıyamet, Şarkı Söyleyen Kadınlar ve Cinayet Süsü… Binnur Kaya ile şu sıralar DasDas’da sahnelenen Vahşet Tanrısı oyunu vesilesiyle Independent Türkçe için buluştuk. Oyunculuk kariyerinde ilk kez bu kadar uzun bir söyleşi veren Binnur Kaya ile geçmiş günlere, Ankara’ya, Yeşilçam’a, doğaya, hayvanlara ve gelecek hayallerine dair konuştuk.
Ankara’da doğdun ve büyüdün. Çocukluğun nasıl bir ortamda geçti? Çocukluğunun Ankara’sını konuşarak başlasak. “Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak.” Gittiğim zaman gözlerimin yaşardığı, dönerken de çok zorlandığım bir yer benim için Ankara. Çünkü harika bir çocukluk geçirdim. Çocukluk arkadaşlarım, ailem, anılarım. Ankara dönüşü, İstanbul hep zor oluyor. Duygulu geçiyor. Huzurlu bir çocukluğum vardı. Babamın bana çocukken söylediği ilk şey, “Yalan söylemek ve küsmek yok” oldu. Yalansız büyüdük. Çok kıymetliydi o yüzden. Mutlu, huzurlu ve sokakta oyunlar oynadığımız yıllardı. Sokaktan yeşil nohut aldığımız zamanlardı. 80’lerin ilk yıllarında geçti çocukluğum. Mahalle kültüründe büyüdüm.
Anne ve baban ne iş yapıyordu? Babam gazeteciydi, emekli oldu. Annem de ev hanımı… Ablam da ODTÜ İktisat mezunu, Hazine'de çalışıyordu. O da emekli oldu. Bir de yeğenim var, sekiz yaşında. Hayvanlarımız vardı, aileden. Onlar da ailenin bir parçasıydı
- Çocukken ne olmak istiyordun? Çocukken kapıcı olmak istiyordum. (Gülüyor) Şimdi apartman görevlisi diyorlar, ama o zaman kapıcı diyorduk. Hasır sepetleri vardı, ekmek ve süt dağıtıyorlardı, gazete veriyorlardı. Apartmanı Arap sabunuyla siliyorlardı. Mis gibi kokardı her yer. Bahçeyi suluyorlardı. Ağaçları buduyorlardı. Kapıcı demek benim için bu demekti. Herkesle iyi i-lişkileri olan biriydi kapıcı… Çok da insan tanırlar. Annemlere “Biz niye kapıcı değiliz” diye ağlarmışım. Sonra kuzuları, koyunları çok sevdiğim için çoban olmak da istedim. Bir ağacın dibinde oturup kaval çaldıkları için çok güzel geliyordu. Müziği çok sevdiğim için operacı olmak da istedim. Oyuncu olmak dışında her şeyi olmak istedim yani. (Gülüyor).
Sonunda hiç hayal etmediğin bir mesleğe girdin ve oyuncu oldun. Oyuncu olmaya nasıl karar verdin? Karşı apartmanda oturan Gülay Teyze diye bir komşumuz vardı. Gülay Teyze bir gün “Binnur sen tiyatrocu olsana” demişti bana. Çünkü hep taklitler yapıyordum, onları güldürüyordum. Ankara’da Metropol Sineması'nın açtığı amatör tiyatro sınavlarına girdim. Ne Shakespeare biliyorum ne başka bir şey. Öyle doğaçlama bir şeyler yaptım ve kabul edildim. Öyle başladım oyunculuğa. Sahnede olmayı çok sevdim. "Çok tutkundum Yeşilçam’a; meğerse o beni olumsuz etkilemiş" - Çocukken neler izliyordun? Siyah beyaz ve tek kanallı TRT döneminde geçti çocukluğum. Kaynanalar’ı izlerdik ailecek ve çok gülerdim. Dallas, Flamingo Yolu, Şahin Tepesi… Heidi, hala büyük kahramanımdır. Şeker Kız Candy, Vikingler, Taş Devri… Bir de illaki eski siyah beyaz Türk filmleri. Filiz Akın, Ediz Hun, Ayhan Işık, Hulusi Kentmen, Adile Naşit… Ama o Türk filmleri bende hep içli olma hali bıraktı. Genelde hep bir hüzün vardı bu filmlerde. Acılı aşk, gurbet, özlem, ayrılık… Eski Türk filmlerinin ağzımda bıraktığı tat bu. Çok tutkundum Yeşilçam’a. Meğerse o beni olumsuz etkilemiş hayata bakış olarak. Bende de hep bir içli hal vardı. Yani bunlar olmayabilir hayatta, çok sonradan anladım. Mutluluk ve neşe de olabilir. - Mizahı besleyen hüzün ve keder önemli değil mi? Keder ve hüzün mizahı besliyor tabii. Bütün bu hüzne, acıya mizahla katlanıyorsun.