“Hatice, dinle…” diye başladı Mustafa.
Ama ben duymuyordum. Kulaklarım uğulduyor, dizlerim titriyordu. Çamaşır suya düşmüş, akıp gidiyordu, fark etmedim bile.
Tam o sırada Hüseyin’in sesi duyuldu. Arkamızdan geliyordu, pazardan erken dönmüştü. İkisini o halde görünce ne diyeceğini şaşırdı. Gözleri bir Mustafa’ya, bir Ayşe’ye, bir de bana kaydı.
“Ne oluyor burada?” dedi öfkeyle. Sesindeki tokat gibi sertliği hâlâ unutamıyorum.
Ayşe başını eğdi, Mustafa kıpkırmızı kesildi. Benim gözümden yaşlar boşandı. O an bütün gerçek, kelimesizce ortaya döküldü.
Artık ne evlerimiz yan yana olabildi, ne sofralarımız bir araya geldi. O gün dere kenarında ne kayboldu biliyor musun? Yalnızca yazma değil… İki ailenin onca yıllık güveni, dostluğu, kardeşliği de suyun akıntısına kapılıp gitti