Bir hafta önce, bir benzin istasyonunda gece vardiyasında çalışırken genç bir anneye sessizce birkaç lira yardım etmiştim.
Kimse görmedi. Kimse bilmedi.

Ama sonra… beklemediğim bir şey oldu.

İş yerime bir zarf geldi.

Üzerinde logo yoktu.
Gönderen adresi yoktu.
Sadece ön yüzüne düzgün bir el yazısıyla adım yazılıydı.

İlk başta çok da önemsemedim. Gece vardiyasında çalışıyorsanız, sürpriz beklememeyi öğreniyorsunuz.
Ama o zarf, iyiliğe bakışımı sonsuza kadar değiştirdi.

Adım Murat. Kırk dokuz yaşındayım. Zeynep adında bir kadınla evliyim.
Her zaman biraz küçük gelen bir evde, hızla büyüyen iki çocuğumuzu büyütüyoruz.

Faturalar…
Okul ayakkabıları…
Market alışverişi…
Ve umut — bazen zar zor.

Hayatımız bu.

Kapısına Kilit Vurulan Bir Hayat
Birkaç yıl önce, yirmi yılı aşkın süredir çalıştığım fabrika bir sabah ansızın kapandı.

Toplantı yoktu.
Açıklama yoktu.

Sadece kapıya asılmış bir duyuru ve bizi dışarı yönlendiren güvenlik görevlileri…
Sanki çoktan unutulmuşuz gibi.

Sonra iş arama dönemi başladı.

Başvurular.
Telefon görüşmeleri.
Elden bırakılan özgeçmişler.

Genç erkekler hızla işe alındı.
Bana ise hep aynı cümle söylendi:

“Çok tecrübelisiniz.”

Bu da kibarca, artık istenmiyorsun demenin başka bir yoluydu.

Sonunda, şehirlerarası yol üzerindeki küçük bir benzin istasyonunda gece vardiyasına girdim.

Vızıldayan floresan lambalar.
Ilık ama bayat kahve.
Yorgun gözlü kamyoncular, kısık sesli sohbetler.

Çoğu gece sonsuz gibi uzar; rafları dizer, radyoda aynı şarkıları tekrar tekrar dinlersiniz.

Her Şeyin Başladığı Gece
O gece de ilk başta farklı değildi.

Birkaç tanıdık müşteri geldi geçti.
Sonra istasyon yine sessizliğe gömüldü.

Saat 23.30 civarında kapı açıldı.

Genç bir kadın içeri girdi.
Omzunda uyuyan bir bebek vardı.

Çocuk uyanmamak için annesine sıkı sıkıya sarılmıştı. Küçük bedeni yorgunluk ve güvenle ağırlaşmıştı.

Kadın, uzun süredir çok fazla yük taşıyan insanların sahip olduğu o tanıdık bitkinliğe sahipti.

Bebeği uyandırmamak için yavaş adımlarla ilerledi.

Sadece ihtiyaç duyduklarını aldı:
Bir küçük kutu süt.
Bir somun ekmek.
Bir paket bebek bezi.

Fazlası yoktu.
Kendine ait hiçbir şey yoktu.

Kasada ürünleri geçtim, toplamı söyledim.

Çantasını karıştırdı.
Parasını tekrar tekrar saydı.

Sonra omuzları düştü.

“yüz otuz liram eksik,” dedi sessizce.
“İsterseniz bazılarını geri bırakayım.”

Düşünmeden cüzdanıma uzandım.

“Sorun değil,” dedim parayı tezgâha koyarken.
“Yeter ki eve sağ salim varın.”

Bir an bana baktı.

Şaşkınlıkla..

Bunlar da İlginizi Çekebilir