Üç yaşlı adam doktorda hafıza testindedirler. ..Yaşlılara test Üç yaşlı adam doktorda hafıza testindedirler. Doktor ilk yaşlı adama sorar: -Üç kere üç kaç eder? -274..? Yanıtını alınca doktor üzgün bir şekilde ikinci yaşlı adama döner: -Şimdi sizin sıranız. Üç kere üç kaç eder? -Salı..? Doktor artık iyice ümitsiz şekilde üçüncü yaşlı adama döner:. Ayrıntılar İçeriğin Devamındadır..İçeriğin Devamını Okumak Ve Görmek İçin Lütfen Görsele D’okununuz..
Üç yaşlı adam doktorda hafıza testindedirler. Doktor ilk yaşlı adama sorar: -Üç kere üç kaç eder? -274..? Yanıtını alınca doktor üzgün bir şekilde ikinci yaşlı adama döner: -Şimdi sizin sıranız. Üç kere üç kaç eder? -Salı..? Doktor artık iyice ümitsiz şekilde üçüncü yaşlı adama döner: -Evet, şimdi de sizin sıranız üç kere üç kaç eder? -Dokuz..? Cevabını sevinçle karşılayan doktor: Bu harika, nasıl buldunuz?! der. Üçüncü yaşlı adam sakince: -Oh, çok kolaydı. Sadece 274 ten salıyı çıkardım.? Karı koca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar. Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yeyip uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır. Adam uyku sersemidir, güzel bir rüyadan uyandırıldığı için de biraz kızgındır: – Ne oldu! Ne istiyorsun? Diye sorar. -Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle. Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir: – Bunun için mi uyandırdın beni? Baktım işte. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız. Karısı tekrar sorar. – Peki, bu sana neyi gösteriyor? Artık iyice uykusu kaçan adam biraz düşünür ve cevap verir: – Teorik olarak Allah’ın kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum. Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum. Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu görüyorum. Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum. Niye sordun bunu bana? Sana neyi gösteriyor? – Herif, herif bırak saçmalamayı! Çadırımızı çalmışlar çadırımızı. Uğursuz Fıkrası Temel komadadır. Yanında ise karısı… Temel’in gözleri nemli, kısık sesiyle karısına doğru bakar ve konuşmaya başlar: – İlk işten kovulduğum zaman yanımda idin. İflas ettiğim gün oradaydın. Vurulduğum zaman ilk gözümü açtığımda seni gördüm. Trafik kazası geçirdiğimde hastanede hep başucumdaydın… Karısı takdir edilmenin mutluluğunda tabi. – Şimdi komadayım yine başucumdasın. Sonunda anladım, ama çok geç oldu; yahu sen ne uğursuz karısın… Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde: -Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız? diye sorarlar. Hayır, diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder: -Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil. Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım. O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz. Dinleyenlerden biri: -Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak? diye sormuş. Ötekiler de Hah! Şimdi ne olacak? demiş. Genç gülümsemiş; -Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım, demiş