Yine bir gün, tarladaki işlerini tamam edip evine dönerken, yol kenarında yaralı bir gelincik buldu ve ona acıyarak kucağına aldı. sonra onu evine götürdü.
Evcil bir hayvan değildi kuşkusuz gelincik. Ama zaman içersinde birbirlerine alıştılar ve hayvan da uysallaşmıştı. Eve ve kadına o kadar çok alışmıştı ki, bayanın birlikteinden bir an bile ayrılmaz olmuştu. Kadın da onu çok seviyordu. Birbirlerine ve birlikte yaşamaya çok alışmışlardı. Fakat, bir kaç ay sonra…
Eve, neşe ve sevinç getiren bu ufak yavrucağı gelincik de çok sevmiş, artık, ailesi olarak gördüğü bu anne ile yavrucağa gönülden bağlanmıştı. Kadın, tek başına bütün zorluklarla mücadele etmek ve yavrusuna bakmak mecburiyetinde olduğunu biliyordu. Bütün bu şartlarla birlikte günler günleri kovalayıp geçti. Eve yiyecek almak amacıyla çalışmak mecburiyetinde olan kadın, bir gün yavrusunu gelincikle evde yalnız bırakarak çalışmak üzere tarlaya gitti.
Kadın yorucu bir günün akabinde akşam eve dönmüştü. Çok sevdiği gelinciği ağzı kanamış bir durumda yerde yatıyordu. O an neye uğradığını şaşırmış bir durumdaydi. Aklı başından gitmişçesine, yerde yatan gelinciğin boynuna sarıldığı gibi oracıkta hayvanın soluğunu kesti. Tam o esnada, bebeğin odasından bir ağlama sesi gelince, anne, doğruca odaya yöneldi ve heyecan içersinde odaya girdi… Odada beşiği ve beşiğin içersinde gülücükler dağıtan bebeğini ve bir de bebeğin birlikteinde kımıldamaz durumda, param parça olmuş vaziyetteki yılanı gördü… Einstein’in söylediği varsayılan bir söz vardır:
“İnsanlardaki önyargıyı parçalamak, benim atomu parçalamamdan çok daha zor…” İşte ön yargılı olmak bu tür bir şeydir. Anlamadan dinlemeden, durup bi araştırmadan anlık duygularla hareket etmek insana hiç bir yarar vermez. Üstelik geri alınamayacak sorunlar da yaptırabilir. Bundan sonra hikayemiz hepimize bir ibret olur da, ön yargılı davranmayız inşallah