Adım Nurten; Eşim Vefat daha sonra çocuklarıma bakabilmek için evimin bahçesindeye mevsimlik sebzeler dikip pazarda satmaya başlamıştım. Tek başarısızlıkımın kötü hayatında kadınların da yaşamamasıydı. Bu sayede onların ticaretinin yapılması o kadar oldu ki. Sabahın köründe evde kalan birkaç parça kahvaltıyı çocuklarma hazırlar, önlüklerinin ceplerine 45 lira, yemek yemeğinde simit alabilmeleri için koyardım. Sabah evinden çıkar pazara giderim. Bir sabah kalkarken yine de sunumun yarı parasına uygulamayı 1 bayat ekmeği kestim, küçük bir parça peynir ve 10 kadar zeytini ekmeğin yanında katı olarak koydum, O sırada 10 yaşındaki oğlu Veysel uyanmıştı. Bir bana baktı. Üzerimde sayısız yaması olan eteğim ve oldukça eski olan hırkamı uzun uzun inceledik. tam yine önlüklerine 5 lira kapıdan çıkacakken, “O paraları bize verme annecim. Kendin için biriktir. Bak eteğin ve hırkan çok eskimiş. Hem sen neden hiç kendine bir şey almıyorsun da, olan paranı da bize veriyorsun? ” dediğinde, gözyaşlarımdan yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı, kaçırdığım çocuğuma. Ve biraz kızmış gibi yaparak, “Hadi hadi çok konuşma. Anneler çocuklarını çok sevenler. O yüzden onun herşeyinin en güzelini çocuklarının kıyafetlerini isterler. Şimdi kardeşini de uyandırıp kahvaltınızı yapın. Sonra doğru okul“ dedim. Pazar yerine gidene kadar çocuğumun yolda söylediklerini geldikçe gözyaşlarımı parçalıyor sırasında ağlıyordum.

Oysa ne kadarda haklıydı. Belki 67 senedir kendime yeni elbiseler almaya çalışıyordum. Biran yamalı eteğime baktım. Daha sonra daha sıkı sıkılaştırılmış pazara satmak için götürüldüğüm sebzelerime…

Ertesi gün Veysel dizlerime yapıştı erken saatte. -“Arkadaşlarım tost ve meyve suyu yerlerken, gözümü onlardan alamıyorum. Ne olur biraz daha para ver anne?-” dediğinde içim sızladı maalesef daha fazla paramızın olmadığını söyledim o üzüntüyle.. Veysel susup başını öne eğip kardeşini uyandırmaya gitti kahvaltılarını yapmak için…

1 hafta kadar sonra küçük kızım Sare kulağıma eğilip, -” Abim okula gelmiyor anne. Evden çıktıktan sonra beni kapıdan içeri bırakıyor. Ben kendim giriyorum okula. Okuldan çıktığımda da geç geliyor beni eve bırakıyor. Ve kendisi tekrar dönüyor.. Bir haftadır böyle yapıyor-” dediğinde, sinirden aklım başımdan gitmişti. Sinirle dışarıda oynayan Veysel’in yanına gitmiş. Kulağını öyle çekmiş ve bağırmaya başlamıştım ki, çocuk korku ve can acısıyla ağlamaya başlamıştı. -“Ben siz okuyun adam olun diye uğraşayım. Sen okuldan kaç öylemi? Gebertirim seni… Bir daha asla okula gitmemezlik yapmayacaksın anladın mı? -” diye bağırdığımda ise, gözyaşlarıyla başını sallamıştı.

Ertesi sabah kardeşinin elinden tutmuş, ve okula doğru giderken, ben arkasından sinirli bir halde bakarken, -” Affet annecim. Seni hiç ama hiç üzmek istemiyorum – “dedi. Fakat bir hafta sonra oğlum Veyselin iyice zayıfladığını farkediyordum, epey endişelenmiştim. Yüzünün rengi de pek iyi değildi. İçi gitmişti. Ama hastaneye götürecek param olmadığı içinde evde kendi bildiğim yöntemlerle tedavi etmek istemiştim oğlumu.1 hafta kadar sonra ise öyle durgunlaşmıştı ki Veysel. Bir sabah evden çıkarken pek bir halsiz ve rengi benzi sapsarı bir halde, bana sarıldı gülümseyerek. Ve kardeşinin elini tutup, okula gidene kadar arkasını tekrar tekrar dönüp sürekli bana gülümsedi. O gün pazar yerine gittiğimde zar zor bir yer bulabilmiştim, tam sepetimden sebzelerimi çıkaracakken, okul önlüğüyle bir öğrenci yanıma gelmişti heyecanla; Veysel’in okulda bayıldığını ve öğretmenin arabasıyla onu hastaneye götürdüğünü söylediğinde önce korku içinde perişan halde kalakaldım, sonra sebze sepetini atıp gözlerim dolu dolu hastaneye doğru koşmaya başladım. Hastaneye vardığımda ise doktor oğlumun kontrolünü yeni bitirmişti. Ve telaş içinde doktorun ne söyleyeceğini dinlemeye başladım,

-Doktor ; “Çocuk pek halsiz düşmüş. Açlıktan bayılmış. Düzenli beslenmesi şart-” dediğinde, yüzümü yere eğdim utanarak. Çocuklarıma okula gitmeleri için 5 lira simit parasını dahi zor verebilirken, doktorun söylediklerinden sonra öyle üzülmüştüm ki…Veysel’in öğretmeni hastane kantininden yiyecek bir şeyler getirdiğinde, çocuk olanca gücüyle ve heyecanla yemeğe başlamıştı yiyecekleri. Diğer elinde tuttuğu poşeti ise biran bile yere bırakmıyor, göğsüne bastırıyordu sıkı sıkı. O gün Taburcu olduktan sonra ise birlikte eve gittik


O Akşam oğlumu yatağına yatırmış, ve komşudan ödünç un istemeye gitmiştim. Oğluma o akşam en sevdiği gözlemeden yapmak istemiştim. Eve döndüğümde ise masanın üzerinde çok güzel çiçek desenli bir etek. Ve çok sevdiğim renk kırmızı bir hırka gördüğümde, Veysel yatağında çok halsiz bir şekilde yüzüme gülümsüyordu; o an Veysel’e baktım. Ve şaşkınlıkla -“Oğlum bunlar da nerden çıktı?-“Kim aldı? -“diye sorunca. Veysel mutluluk gözyaşlarıyla gülümsedi ve şu cümleler döküldü dudaklarından. -” Sana kalsa kendine asla giyecek almazdın. Senden tost alma bahanesiyle her aldığım paradan biraz biriktirdim, durumumuzun olmadığını söylemiştin ya bana, bende verdiğin harçlıktan artırdım hem 1 hafta oruç tuttum. Sen okuldan kaçtığımı düşününce mecbur kaldım. Sana elbise alabilmek için 1 aydır simit yemiyorum. Ve her gün biraz artırıyorum. Anneler günün kutlu olsun fedakar annem.-“dediğinde hıçkırıklarla sarılmıştım oğluma. Ve neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda. -” O an sarılıp kokumu defalarca içine çekti ve şöyle dedi gülümseyerek:
-“Çocukları da annelerini çok ama çok severler, bende seni çok seviyorum. sen hiç üzülme ne olur Annecim”

Bunlar da İlginizi Çekebilir