Ağanın biri köyünde büyükçe bir konak yaptırmış. Açılış günü köyde yaşayan herkese yemek vermiş.
Çoluk-çocuk, kadın-erkek, akıllı-deli. Deli lafın gelişi değil, gerçekten deliyi de davet etmiş çünkü hemen her köyde olduğu gibi o köyün de bir delisi varmış.
Yemekler yenmiş. Köylüler ayrılırken Ağa, “Deliye sorun, bu konaktan ne istiyorsa alsın.” talimatını vermiş adamlarına.
Delinin gözü bahçede bağlı duran beyaz ata takılmış ve “Bu atı istiyorum.” demiş. O at ise Ağa‘nın gözdesiymiş. “Hayır!” demiş Ağa, “Başka bir şey istesin.” Deli ısrar etmiş, “İlla da bu beyaz at.” diye diretmiş. Ağa da “Hayır!” demiş başka bir şey dememiş.
Ziyafet bitmiş, ayrılık zamanı gelmiş. Deli konaktan melül-mahzun bir şekilde ayrılırken bir şeyler konuşuyormuş kendi kendine.
Ağa’nın dikkatini çekmiş bu hâl ve “Gidin dinleyin bakalım.” demiş adamlarına.
Deli sürekli şunu söylüyormuş:
“Sen isteseydin verirdi, Ağa da kim oluyor ki?
Sen isteseydin verirdi, Ağa da kim oluyor ki?”
Devamını okumak için Lütfen sonraki sayfaya geçiniz..
Adamları, Ağa’ya söylemiş delinin dediklerini.
“Geri çağırın ve verin atı demiş.” bu defa ağa.
Deliye atı vermişler.
Deli, atın yuları elinde konaktan ayrılırken yine aynı şekilde söylenmeye devam ediyormuş.
Ağa adamlarına “Bu defa ne diyor, gidin dinleyin.” demiş.
Ne diyormuş biliyor musunuz deli:
“Sen istedin de verdi, Ağa da kim oluyor ki?
Sen istedin de verdi, Ağa da kim oluyor ki?”
“Yeter ki sen iste… Herşeye gücü yeten kudret mutlaka verir, ya vererek verir ya da vermeyerek verir…”