Siyah arabayla o konağa getirildiğimde, kalbim zaten göğsümden fırlayacak gibiydi. Adam beni içeri soktu, üst kata çıkardı. Kapıyı açtığında gördüğüm manzara, nefesimi kesmişti:

Odanın ortasında eski bir sandık duruyordu. Sandığın üzerinde sararmış bir fotoğraf vardı. Fotoğrafın içinde ben, kundağa sarılı minicik bir bebek… Yanımda genç bir kadın. Gözleri benimkine tıpatıp aynıydı.

“Bu… annem mi?” diye sordum, sesim titreyerek.

Adam başını yavaşça salladı.
“Evet Elif. O kadın senin annen. Ama sana bırakacağı şey yalnızca sevgisi değil… aynı zamanda kaderin.”


Titreyen ellerimle sandığın kilidine uzandım. İçimde fırtınalar kopuyordu. Kilit açıldığında sandığın kapağı ağır bir gıcırtıyla aralandı. İçinde bir tomar mektup ve kan kırmızısı bir kolye vardı.

Bunlar da İlginizi Çekebilir