Yeni evlenen hafız kız. Eşini çok seviyordu. Ne hayallerle hafız olmuştu.
Eşi gönlünü eğlenceyi seven bir kıza kaptırdı.
Onu vazgeçirmek için harekete geçti.
Sonrası gerçekten büyük bir ders niteliğinde
DDEVAMINI DİĞER SAYFAMIZA GEÇİP OKUYUNUZ. GORSELE DOKUNUN
Senin Bulduğun Kız Kabulümdür
Enes, hafiften ak düşen simsiyah saçlarını tararken, annesi yavrusunun o yemyeşil gözlerine hayranlıkla bakıyordu. Üç kardeşin en büyüğü olan Enes, babasının ölümünden sonra ailesinin sorumluluğunu üzerine almış, aynı zamanda da şirketteki işleri de başarıyla idare ediyordu. Annesine kardeşlerinin bakımında da yardım eden, sorumluluk sahibi bir gençti. Annesi Zehra, oğlu için korkuyordu. Onu iyi yetiştirmesine ve iyi bir terbiye vermiş olmasına rağmen, hata yapabilir diye endişe etmekten gözüne uyku girmiyordu. “Ah Asım, üç çocukla bi başıma bırakıp gittin” diye iç çekti ve kocasını hatırlayınca üzüldü, kalbi sıkışacak gibi oldu. Oğlu ne kadar terbiyeli bir çocuk olsa da sonuçta gençti ve etrafı kızlarla doluydu. Zehra’nın gözleri oğlunun saçlarına düşen aklara takıldı.
Askerliğini yapalı onca zaman olmuştu. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi vesellem) “Sahip olunan şeylerin en kıymetlisi; zikreden bir dil, şükreden bir kalp, kocasının îmanına yardımcı olan sâliha bir eştir.” Diye buyuruyor. Yaşın geldi geçiyor. Ne zaman bana dini bütün hayırlı bir gelin getireceksin oğlum?” Dedi ve meraklı gözlerle oğluna baktı. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi vesellem) “Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin.” “Kendi için evlenmek kolay olduğu hâlde evlenmeyen kişi benden değildir.” “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimle amel etmezse, benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuz ile iftihar edeceğim.” “Diye buyuruyor, anneciğim. Evlenmemem için herhangi bir neden göremiyorum lakin çevremde sâliha bir eş olabilecek bir gelin adayı olmadığından, evleneceğim kızı senin seçmeni istiyorum” dedi ve gülümseyerek mahcup şekilde annesine baktı. “Senin bana uygun göreceğin kız, kabulümdür. Onunda benimle evlenmeyi kabul etmesi durumunda en kısa sürede dinimize uygun olacak şekilde evliliğimizin gerçekleşmesini istiyorum anneciğim” dedi.
Zehra, oğlunun evlenmek istediğini söylemesi üzerine çok sevinmiş, oğlunun evleneceği kızın seçimini ona bırakması ile de düşüncelere dalmıştı. “Peygamber Efendimiz, “Kadın dört sebepten biri için nikâhlanır: Malı, nesebi, güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç ki hayır ve bereket göresin!” diye buyuruyor oğlum. Güzellik gelip geçicidir ama ahlâk güzelliği ise kalıcı olandır. Madem seçimi bana bıraktın o zaman bende kendi köyümden gelin almak istiyorum. Babanın ölümünden beri memlekete hiç gidemedik.
Okullarda tatil. Hem neredeyse on yıl oldu köye gitmeyeli. Böylelikle hem de sılayı rahim yapmış oluruz, inşâallah” dedi. Enes “sen nasıl uygun görürsen öyle yapalım anneciğim” deyince “o halde hemen yarına biletleri ayarla uçakla gidelim. Yol çok uzun. Araçla gidersek, çocuklar perişan olur” Dedi ve valizleri hazırlamak için odasına gitti. Enes, bilgisayarın başına geçti ve dört kişilik uçak bileti satın aldı ve kardeşlerine seslendi. Bir an önce onlara güzel haberi vermek istiyordu. Çocuklar abilerinin sesini duymuş, koşarak yanına gelmişlerdi. “Efendim” dedi Ömer ve Ayşe. “Çocuklar tatile köye gidiyoruz, hadi gidip valizlerin hazırlanması için annemize yardım edelim” deyince Ayşe sevinçten havalara uçsa da Ömer pek fazla sevinmedi. “Ne köyü be abi. Siz gidin ben gelmem” dedi.
“Abin evlenmek için gidiyor. Abinin bu mutlu gününde yanında olmayacak mısın?” Dedi Enes. Ömer duyduğu sözler karşısında oldukça fazla şaşırdı ve sevinerek abisine sarıldı. O da abisi ile birlikte valizlerin hazırlanması için yardım etmeye gitti. Valizlerin hazırlanması gecenin geç saatine kadar sürmüş, kısa bir uyku arası verdikten sonra sabah erkenden yola çıkılmıştı. Yolculuk bir hayli uzun sürse de nihayet köye varabilmişlerdi. Köyde ki evleri iki katlı, giriş kapısı bahçeye açılan güzel bir evdi. Ev büyükbabasından miras kalmıştı. Babası büyükbabasının hatırasını yaşatmak için eve dokunmamış, sadece tadilat yaptırmıştı. Çocuklar köye geldikleri için çok sevinmiş, köyde ki yaşıtları ile oyun oynayıp eğleniyorlardı. Zehra, varlıklı zengin bir insan olsa da alçak gönüllü bir kadındı. Ev işlerini yaparken çalışanlarına yardım etmeyi severdi. Köye yeni geldikleri için evin temizliğine oğlu Enes’te yardım ediyordu ve birden isminin seslenildiğini işitti. “Zehra.” Acele ile dışarı çıktı ve kendine seslenen kişiye baktı.
“Sen miydin Hatçe Bacı? Buyur gir içeri oturalım” Deyince, Hatçe “şu an gelmeyeyim bacım ama öğlen namazından sonra müsait isen komşularla gelmek istiyoruz” deyince Zehra “buyurun gelin bacım” dedi. Hatçe gidince mutfağa geçerek Enes’i çağırdı. “Enes misafirler için çayın yanına bir şeyler hazırlayabilir misin?” Deyince Enes “elbette anacım sen nasıl istersen” dedi. Zehra malzemeleri çıkardı ve temizliğe yardıma gitti. Enes, babasını kaybedince çok üzülmüş, zor zamanlar geçirmişti. Annesi onun bu zorluğu atlatabilmesi için onu mutfağa alıştırmış, her tür yemek ve hamur işini yapmayı öğretmişti. Ne zaman canı sıkılsa mutfağa geçer, lezzetli harika yiyecekler hazırlardı. El lezzeti ile de annesini bile geride bırakmıştı. Kısa süre içerisinde birçok çeşit yiyecek hazırladı. Misafir kalabalık olacağı için misafire hürmeten çeşidi bol tuttu. Tezgâhı topladı.
Yıkanacakları yıkadı ve annesinin yanına gitti. Annesi eline sağlık, Allah hakkında hayırlısını versin yavrum. Birazdan gelirler. İstersen biraz gez dolaş” deyince abdest alarak camiye doğru yola çıktı. Okunan ezanla birlikte namazını kıldı ve kahvede tavla oynayan gençlere selam verip yanlarına oturdu. “Merhaba gençler” dedi. Gençler bu yabancı gence kafalarını kaldırıp “merhaba” dediler ve oyunlarına devam ettiler. Gençlerden biri Enes’e dikkatle bakınca onu tanıdı. “Enes, sen ha hoş geldin. Uzun zaman oldu görüşmeyeli” dedi. Enes’te onu hatırladı ve diğer gençlerde başını kaldırıp Enes’e baktı. Oyunu bırakmışlar, koyu bir muhabbete başlamışlardı. Enes köyde gençlerin çalışabileceği iş kapısı olmadığını öğrenince köye yatırım yapmaya karar verdi ve düşüncelerini açıkladı. Gençler önce inanmak istemediler ama Enes’in ciddi olduğunu görünce sevindiler ve iş hakkında konuşmaya daldılar. Zehra’nın misafirleri gelmiş, mis gibi kokusu ile insanı mest eden iğde ağacının yanı başında ki kamelya da oturmuş çaylarını keyifle yudumluyorlardı. Ne ara hazırladın Zehra abla bunca şeyi? Diye soran misafirlerine gülümsedi ve “ben hazırlamadım ki” dedi.
“O zaman kim hazırladı Zehra abla?” Diye soran kadınlara “oğlum Enes hazırladı” dedi. Kadınlar hep bir ağızdan “Maşâallah, onu alacak kız yaşadı desene” deyip gülümsediler. “Oğlanı daha evermiyor musun? Ne bekliyon? Tam yaşı. Çocuğun başını bağla” dedi Arife nine. Arife nine köyün en yaşlı kadınıydı. “Aslına bakarsanız ben de o niyetle geldim köye ama geldim geleli gözüme kimse rastlamadı. Köyde genç kız yok mu?” Deyince, Emine; “olmaz mı var tabi ama bizim köyün kızları halı dokuma kursuna gidiyor. Kazandıkları parayla da aile bütçesine katkı sağlıyorlar” dedi.
İstersen seni kursa götürelim de bir bak deyince Zehra heyecanlandı. “Çaydan sonra hemen gitsek olur mu? Bizim çok bi zamanımız yok da.” Kadınlar Zehra’nın heyecanlanması üzerine gülüştüler ve “olur olur gideriz Zehra abla sen merak etme” diyerek çaylarını keyifle yudumladılar. Zehra misafirleri arasında yer alan ve daha iki yaşlarındaki küçük çocuğa sahip olan Esma’ya ve yaşlı nineye “rica etsem sizde gelir misiniz?” dedi ve onlarda kabul etti. Çay faslı bitince, birkaç kişi evine gitti, diğerleri olduğu gibi kızların bulunduğu kursa doğru yola çıktı. Zehra eli boş gitmek istemediğinden Enes'in yaptığı hamur işlerinden güzel bir tabak yapıp götürdü. Zehra kursa gittiği zaman çok güzel ağırlandı ve oturması için yer gösterildi. Yaşlı nineyle ve çocuklu kadınla birlikte yan yana oturdu. Kızlar, çocuklu kadının yanına gelip küçük sevimli çocuğun yanaklarını öpüp, saçını okşadı.
Zehra ilgi ile kızları takip ediyordu ama daha karar verememişti. Derken kursa sonradan bir kız geldi. Kız, hocasına; hocam kusura bakmayın yine çok geciktim diyerek misafirlerin yanına geçip hoş geldiniz dedi. O da diğer kızlar gibi bebeğin yanaklarını öptü ama daha sonra ninenin yanına geçip eline uzandı, öptü, halini hatırını sordu. Zehra’nın bakışları bu güzel terbiyeli kızın parmaklarına kaydı. Yüzük yoktu. Onu tanıyan bir kadın, “köyümüzün en güzel kızı. Hem de hafız. Kimler istedi de varmadı” dedi. “Allah için hem güzel hem de terbiyeli” dedi Zehra. “İsmi nedir?” “Elif” dedi kadın.
Zehra acele ile yerinden kalkıp, Elif'in yanına gitti ve hayırlı bir iş için akşama ziyaretlerine geleceklerini söyleyip telaşla eve gitti. Zehra’nın yüzünde güller açıyordu. Nihayet aradığını bulmuştu. Müjdeyi oğluna verdi ve akşama kız istemeye gidileceğini söyledi. Zehra hazırlıklarını yaptı. Köye gelirken ne gerekiyorsa zaten alıp getirmişti. Akşam namazını kılıp yola komşuları ile çıktılar. Enes heyecanlıydı. Bakalım annesi ona nasıl bir kız seçmişti, merak ediyordu. Komşu kadın; burası diye bir ev gösterdi. Enes’in kalbi heyecandan sanki yerinden çıkacak gibi olmasına ve annesinin kendine eş olarak kimi seçtiğini merak etmesine de rağmen, eve girmeleri için kendilerine kapıyı açan kıza başını kaldırıp bakamadı.
Kızda utanmış, hoş geldiniz derken bile sesi titriyordu. Kızın sesindeki utangaçlığı hisseden Enes, bir ara kafasını kaldırıp kıza baktı ve kızın güzelliği karşısında dili tutuldu. Aslında bu kadar güzel bir kız beklemiyordu. Üstelik de hafızdı. Eve girince Enes, Elif’in anne ve babasının ellerini öptü ve hayır dualarını aldı. Zehra, “Allah'ın emri, peygamberimizin kavli ile oğluma kızınızı istiyorum” deyince kızın annesi ve babası “bir ömür yaşayacak olan o. Kararı anca kızımız verebilir” dedi. Zehra “o zaman çocukları görüştürelim de bi konuşsunlar” dedi ve gençleri konuşmaları için bir odaya götürdü. İslami usule göre, gençler konuşurken yanlarında mahrem olan yani nikah düşmeyen birinin olması gerektiğinden Zehra’da yanlarında kaldı.
Enes, Elif’i beğenmiş ve kızın tavırları çok hoşuna gitmişti. Evlilikten beklentisini ve kendisiyle evlenip evlenemeyeceğini sordu. Kız mahcup şekilde yere bakarak “ben sizinle evlenemem” dedi. Enes şaşırdı. Hiç böyle bir şey hayal etmemişti. “Neden” diye şaşırmış şekilde sordu Enes. “Yoksa beni beğenmedin mi?” diye de ekledi. Kızın yüzü kızardı ve “yo ondan değil” “Annem ve babam yatalak. Benden başka kimseleri de yok. Evlenerek onları yüz üstü bırakamam.” Deyince Zehra bir kez daha ne kadar doğru bir karar verdiğini anladı ve "benim güzel kızım, sen yeter ki kabul et anneni de babanı da götürürüz yavrum. Onları en iyi hekimlere muayene ettiririz” dedi. Enes’te başıyla onaylayınca kız ağladı ve “biliyor musunuz geçenlerde rabbime; “bana öyle bir eş nasip et ki benimle evlenmek istediği zaman annemi ve babamı da yanına alsın. Hürmette kusur etmesin.” Diye dua etmiştim,
Allah'ıma hamd olsun duamı kabul etti. O dua edenlerin duasını kabul edendir. Ben buna şahidim” dedi ve evlenme teklifini kabul edince Zehra sevindi ve çantasından söz için hazırladığı yüzükleri çıkararak gençlerin parmağına taktı. Kısa sürede düğün için gereken tüm hazırlıklar tamamlandı. Resmi ve dini nikah kıyıldı. Zehra, hiçbir masraftan kaçınmadan, fakir fukara ayırt etmeden yemeklerin dağıtıldığı güzel bir düğün ile oğlunu evlendirdi. Enes ve Elif görücü usulü evlenmiş olmalarına rağmen birbirlerini çok sevmiş ve sevdalanmışlardı. Oğlunun mutluluğu ile mutlu olan Zehra, güzeller güzeli gelinini ve onun anne babasını da yanına alarak kısa süre içerisinde evine geri döndü...
Anne babasının tedavisi ile Enes ilgileniyordu. Onların bu ilgisini gören Elif çok ama çok mutluydu. Hem anne babası yanında, hem tedavileri, hem ahlaklı biri ile elenmiş olmak onu ziyadesi ile mutlu oluyordu. Ama ta ki o sorun ortaya çıkana kadar.
Enes yakışıklı ve zengin bir genç olduğu için onu rahatsız eden mahalleye yeni taşınan bir kız vardı. Evleri karşılıklıydı. Enes’in halinden ve zenginliğinden dolayı etkilenmiş, onunla konuşmak için fırsatlar üretiyordu hep.
Enes ise evli olduğu için konuşmasına dikkat ediyor ama kızın ilgisi yine de onun kafasını karıştırıyordu. Bi akşam güzel mesajlar atarak Enes’ten hoşlandığını söyledi. Enes evli olduğunu böyle bir iletişimde bulunmaması gerektiğini söylese de kız pes edecek gibi değildi. Elif’te Enes’in son günlerdeki tedirginliğin farkına varmış ama bir anlam verememişti. Enes uyurken yine cebine gelen mesaj bildirimini gayri ihtiyari gördü. İşte o an beyninden vurulmuşa döndü. Enes’in başka biri ile gönül bağı olduğunu anlayıp ne yapacağını bilemez şekilde diğer odaya gidip tedirginliğin verdiği üzüntü ile ağlamaya başladı.
Enes’e mesajdan bahsetmedi. Günler böyle geçti. Kız sürekli Enes’le görüşmek için fırsat kolluyor, mesajları eksik olmuyordu. Enes’te bu ilgiden yavaş yavaş etkilenmeye başlamıştı. Eşine olan tavırları değişmişti. Elif her şeyin farkında ama kimseye bir şey diyemiyor, çaresizlik içinde kıvranıyordu. Sonunda Enes’e mesaj atan kızı öğrenmişti. Yakın komşularıydı. Kız çok rahat biriydi. Erkekler ile konuşurken hiç çekinmeyen, sosyal yaşamında eğlenmeyi seven biriydi. Onunla mı konuşsam, annemle mi konuşsam, Enes ile mi konuşsam diye çaresizlik içindeydi. Çünkü eşi yavaş yavaş kayıyordu. Her evlilikte sıkıntılar imtihanlar olurdu ama bu biraz ağır gelmeye başlamıştı.
Çok duygusal biriydi Elif. Enes’in ona aşık olduğunu, artık kendisini sevmediğini bile düşünmeye başlamıştı. Bi akşam Enes’e çirkin bir teklifte bulundu komşu kız. Enes yatsı namazını yeni kılmış, tam seccadeden kalkmak üzereydi. O mesajı görünce ne yapacağını bilemedi. Gelgitler yaşamaya başladı. Bir tarafta yavaş yavaş gönlünün kaydığı bir kız, bir tarafta teklifi ve az önce namazdan kalkarken ‘’Allah’ım beni yanlış şeyler yaparak imtihan etme’ diye ettiği dua. Oturdu ağlamaya başladı. Secdeye kapandı ve Allah’ım beni sakın nefsim ile baş başa bırakma dedi. Hiç cevap vermedi kıza, çünkü ne cevap verse pes etmiyor, daha bir hırsa kapılıyordu kız.
Yine aynı teklifin yapıldığı bir gün artık nefsini yenmek istedi ve onunla bir kafede buluşmak istedi. Giderken yanına bir kitap aldı. İffetli kadınları ve erkekleri anlatan bir kitap. Kıza dedi ki, bu kitabı okursan senin teklifini kabul ederim dedi. Aslında niyeti kitabı okutarak kızı etkilemekti. Ancak böyle vazgeçirebileceğini düşündü. Annesine söylese belki yanlış anlayacak hatta Enes’e inanmayacaktı. Kendi sorununu kendisi çözmek istiyordu. Kız bir anda heyecanlandı. Hemen okurum hatta 2 günde bitiririm, 2 gün sonra sözünü unutma dedi ve kız kitabı alarak uzaklaştı.
Enes tedirginlik içindeydi. Ya kitap ona hiç etki etmez ve aynı teklifinde ısrar eder ve Enes’te nefsine yenilirse. 2 gün geçti kız ne mesaj attı, ne Enes’i aradı. Enes merak etti, kızın başına bir şey mi geldi acaba diye. Çünkü her gün bir sürü mesaj atan kızdan ses seda yoktu. Enes tam 1 hafta sonra marketten alışveriş yaparken, bir kız gördü gayri ihtiyari yüzüne bakmıştı. Bu o mu dedi, döndü bir daha baktı evet oydu. Komşu kız kapanmış önceki halinden eser bile kalmamıştı. Kitap iffetli kızları o kadar güzel anlatıyordu ki, etkilenmiş ve kız kapanmıştı. Yanına gidip çok sevindiğini söyleyecekti vazgeçti. Kız da ona o kadar utangaç gözle baktı ki, daha önce yaptığı iffetsiz tekliflerinden dolayı mahcubiyet duyduğu belli idi.
Enes’e daha sonra Elif bu olayı açmak istemiş ve açmıştı, Enes her şeyi ayrıntısıyla anlatmış, o kızın kapandığını gören Elif eşine tekrar aşık olmuştu. Kendisine iffetli bir eş nasip ettiği için şükür secdesi yapmıştı.
Siz iffetli olursanız, kimse size zarar veremez. Hatta iffetiniz başkasına iffet kapısını açar. Yeter ki Allah’ın sevdiği şekilde yaşayın…