Halalarım, annemin suyuna ilaç atıyorlar, yanına bir adam koyup fotoğrafını çekiyorlar. Babama gösterirlar. Annem ve babam boşanmışlar. Kadıncağız 36 kiloya kadar düşmüş.
Şükriye Tutkun: Çocuğum sadece 5 gün yaşadı
90’lı yıllara damga vuran Türk Halk Müziği sanatçısı Şükriye Tutkun, Kanal D’de seçmek ‘2. Sayfa ‘programına konuk oldu. Tutkun, merak edilenleri canlı yayında anlattı. DEVAM ETMEK İÇİN GÖRSELE TIKLAYINIZ
İki yaşında Kasımpaşa çocuk yuvasına bırakmışlar beni, 5 yıl orada kaldım. İlkokul ve ortaokulu çeşitli yetiştirme yurtlarında okudum. Lise yıllarında annemin yanına geçtim. Annem ziyaretlerime geliyordu fakat yoksul olduğu için beni alamıyordu.
– Üvey babam vardı. Evlerinde ne elektrik ne su vardı. Annem beni görmeye geliyordu, ‘tuvalete gidiyorum’ diyerek bırakıp gidiyordu.

– Çocukluğunda yaşadığın travmalar geçmiyor. Sağlıklı yuva kuramıyorsun. Ben hala bekarım, çocuğum yok mesela.
– 20 yaşında evlenmiştim. 1986 yılında doğum yaptım, çocuğum 5 gün yaşadı, sonra kaybettim. Ben de komada kaldım. Beni kurtarmak için çok çaba sarf ettiler.
Böyle çocukluk yaşayınca hiçbir zaman sağlıklı bir bağ kuramıyorsun. Anne-baba ile yetişmemişsin. O ilişkiyi bilmiyorsun.
Babamı hayatımda iki kez gördüm. İkisinde de hastanedeydi. Birinde ‘hasta’ diye telgraf çekmişlerdi. Babamı ilk tanıdığımda 18 yaşındaydım. Toplamda geçirdiğimiz zaman bir saat bile değil.
– Hastaneye gittim. ‘Şükriye geldi’ dediler. Gözünü açmadı. Meğer evlendiği eşinin adı da Şükriye’ymiş. ‘Kızın geldi’ dediler. Gözünü açtı.

– Babama kızgın değilim. Ona karşı bir öfkem yok. Şartlar el vermemiştir. Eminim ki babam beni sevmiştir.
Lisede eve gittiğimde de annemle ve üvey babamla aile olamadık. Ben yurttan çıkmak istemedim zaten. Çünkü arkadaşlarım, ailemdi.

– Halalarım, annemin suyuna ilaç atıyorlar, yanına bir adam koyup fotoğrafını çekiyorlar. Babama gösteriyorlar. Annem ve babam boşanmışlar. Kadıncağız 36 kiloya kadar düşmüş.
– İlk eşine de aynı şeyi yapmışlar, annemden sonraki eşine de yapmışlar. Annemden sonraki eşi o kadar bunalıma girmiş ki, ‘Bu evden artık cenazem çıksın, soyum sopum kalmasın’ demiş.
– Babamdan olma iki kardeşim vardı hiç görmediğim, bir de karnında bebek varmış kadının. Kadın çocuklara süt ısıtırken taşmış, ocak sönmüş ve eve gaz yayılmış. Babam eve gelmiş, artık çakmak mı yakıyor yoksa elektriği mi açıyor bilmiyorum. Bütün ev patlamış. Babamın eşi ve biri doğmamış 3 kardeşim orada ölmüşler.
Bilinmeyen yönleriyle Şükriye Tutkun
Türk halk müziğinin özgün sesi Şükriye Tutkun ile yapılan sıradışı bir röporta,j, sanatçının kamuoyunda pek bilinmeyen yönlerine ışık tutuyor. İki yaşında yetiştirme yurduna verilen sanatçının hayata ve insanlara nasıl baktığı bu söyleşi gözler önüne seri
İki yaşında yetiştirme yurduna verilen Şükriye Tutkun, annesine ve babasına karşı kin beslememiş. Annesinin son zamanlarında ona annelik etmiş, sıkıntılarına çare olmaya çalışmış. Tutkun “Allah içime böyle bir sabır ve hoşgörü vermiş” diyor.

'Şükriye Tutkun’la röportaj yapmayı düşündüğümde onun türküleri farklı yorumlayışını konuşmayı amaçlamıştım' diyor Yeni Asya muhabiri Hasan Hüseyin Kemal ve sonra fikrini nasıl değiştirdiğini şöyle anlatıyor: 'Daha sonra Tutkun hakkındaki yazıları okuyunca, hayatının apayrı bir yönüyle karşılaştım. Karşımda yurtlarda geçen sıkıntı dolu, ancak ders çıkarılması gereken bir hayat vardı.

Onun için de söyleşimizi müzik ağırlıklı olmaktan çıkarıp Tutkun’un hayata bakışı üzerine kurguladım. Ve bir insanın kendisini terk eden anne ve babasına karşı tavrı nasıl olabilirdi? Yurt hayatı boyunca yaşadığı acılar Tutkun’un insanlara olan tavrını nasıl etkilemişti? Yurt hayatının kadın kimliği üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler nelerdi? İnançları insanlara ne kadar güç verebilirdi? gibi soruların cevabını aramaya çalıştım. Şükriye Tutkun’la elbette ki müzik üzerine de konuştuk. Müzik yapmadaki amacını beraberce sorguladık. Albüm kapağına yazdığı güzel sözün sahibini öğrendik.
Şükriye Tutkun’a son çıkardığı “Gücüm Yetene Kadar” albümü dolayısıyla başarılar diliyorum. Ve sizi farklı bir Şükriye Tutkun’la başbaşa bırakıyorum.
* Şükriye Tutkun neşeli gibi görünse de gerisinde bir hüznün izi var? Neden?
Geçmişte yaşanan acı hatıralar ne kadar geçmişte kalsa da insan hayatında silinmez izler bırakıyor. Geçmişte yaşadıklarımın hüznü sesimde kaldı. Ne kadar gülersem güleyim hayatımda kaybolmayan bir hüzün var. Belki de onun için böyle içten türkü söyleyebiliyorum.

* Peki hüznünüzün sebebi nedir?
Annem-babam ben iki yaşındayken ayrılmış ve beni çocuk yurduna vermişler. Sonra devletin çocuğu olarak büyümüşüm.


* Babanızla ilk defa liseye giderken tanışıyorsunuz, değil mi?
Babamı 18 yaşıma kadar tanımıyordum. Bir vesileyle irtibata geçmek istedim. Daha sonra bana babamın beyin kanaması geçirdiğini ve hastanede olduğunu bildiren bir mektup geldi. Hastaneye annemle beraber gittik. Acile tek kişinin girmesine izin veriyorlardı. Ben de kapıdaki güvenliğe babamı tanımadığımı söyledim ve annemin de gelmesi gerektiğini bildirdim. Güvenlikteki kişi haklı olarak “Gidin başkalarını kandırın” diye bizi azarlamıştı. Daha sonra yoğun bakım ünitesine, babamın yanına ulaştım, “Şürkiye geldi” dediler. Babam gözlerini açmadı.
Sizce neden gözlerini açmamış olabilir?
Meğer ikinci eşinin ismi de Şükriye’ymiş.
* Sonra babanızla görüşebiliyor musunuz?
Evet. ‘Kızın Şükriye geldi’ deyince babam gözlerini açıyor.


* O an ruh dünyanızda neler yaşandı?
Açıkçası bir sevgi hissetmedim. Ancak çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Babam benim için sokaktaki bir insandan farksızdı. Çünkü “sevgi emektir.” Kim sana emek gösteriyorsa o senin en yakınındır.

Daha sonra babamla iki üç kez görüştük. Biliyorum ki babam da bana karşı gerçek bir sevgi hissedemedi. Çünkü birlikte bir yaşamışlığımız, acıları ve sevinçleri paylaşmışlığımız yoktu.


* Sana emek veren insanlar var mı?
Anadolu Hisarı’ndaki yurtta çok iyi hocalarımız vardı. Hocamız Adem Korkut bana babamdan daha babaydı.

*İçinizde annenize ve babanıza karşı bir kin var mı?
Hayır. Dünyada acı çeken ve bu durumda yetişen tek insan ben değilim. Etrafıma bakınca benden daha kötü şartlarda olan insanları görüyorum ve şükrediyorum.

* Annenizin ve babanızın ayrı olması üzerinize nasıl bir etki bıraktı?
Bir çok eksiklik bıraktığını hissediyorum. Ancak anneli babalı bir hayat yaşamadığım için o eksiklikleri de tam olarak bilemeyeceğim.

Meselâ, çevrenize karşı güvensiz bir tutum içerisine giriyorsunuz. İnsanlar kendilerine evlâtlıklar edinir, ben de kendime anneler edindim. Arkadaşlarımın annelerine annem gözüyle bakıyorum.

Aile ortamını yaşayamamak, onlarla yeniden bir şeyler paylaşabilecekken kaybetmek çok üzücü.


* Anneniz ve babanız adına da üzülüyor musunuz?
Evet. Onların da ayrılık olmadan, hep beraber mesut bir aile hayatı yaşayamamasından dolayı üzülüyorum. Onlara hiçbir zaman kin duymadım.


* Peki annenizle son zamanlarınız nasıl geçti?
Barışık bir hayatımız oldu. Hatta son zamanlarında ben onun annesi, o benim çocuğum gibiydi. Sıkıntılarına, dertlerine çare olmaya çalıştım. Annem de babam da genç yaşta öldüler. İkisi de talihsiz insanlar.


* Bu zor şartlar içerisinde insanlara nefret beslemekten nasıl uzak kalabildiniz?
Allah içime böyle bir sabır ve hoşgörü vermiş. Belki de bu sevgiyi anneannemden aldım. Çünkü anneannem ailemde benimle ilgilenen kişidir. Yatılı okulda sürekli ziyaretime gelirdi. Bitlenince gelip bitlerimizi ayıklardı. Emekli maaşını alınca bana verirdi. Ben de onları biriktirir kendisine iade ederdim. Ben anneanneme aşıktım. İnsan sevgi görmese sevgi gösteremez diye düşünüyorum. İnsanlara sevgi duymamın kökeninde anneannemin mahalledeki insanlara yardım eden sevgi dolu yüreği olduğunu hissediyorum.


* Çocuklara nasıl bakıyorsunuz?
Çocukları çok seviyorum. Ancak çocuk doğurmak fikri beni ürkütüyor. Korkuyorum.


* Bu kanaatin doğruluğuna inanıyor musunuz?
Hayır doğru değil.

* Belli bir bilgi birikimine, belli bir kültür seviyesine sahip bir insanın çocuk sahibi olmaktan korkmaması gerekir diye düşünüyorum.
Çocuğumu mutsuz ederim endişesi var. Ailede yetişmediğim için nasıl çocuk yetiştirilir bilmiyorum. Aile ortamında büyümüş bir kadının çocuk yetiştirmesiyle benim çocuk yetiştirmem aynı olabilir mi?
.
* Yatılı okul kadın kimliğiniz üzerinde büyük bir etki bırakmış...
Yatılı okulda yetişen bir kadın çok güçlü oluyor. Yere daha sağlam basıyor. Kendinizin kralı oluyorsunuz. Bu durum kadın erkek ilişkisinde problem oluşturuyor. Biz küçüklüğümüzden beri düşmemeyi tek başına ayakta kalmayı öğrendik. Duygusallığımızı her zaman bastırmaya çalıştık ancak artık bunu başaramıyorum. Küçük bir hadise olduğunda gözlerim doluyor.
Şükriye Tutkun kimdir?
1965 yılında doğdu. İki yaşındayken annesiyle babası ayrılınca Şükriye Tutkun yurda verildi. Çocukluğunun ve eğitiminin on üç yılını parasız yatılı olarak yurtlarda geçirdi. Babasını lise yıllarında tanıdı. Liseyi bitirdiği yıl konservatuar Opera-Şan bölümünü kazanmasına rağmen zorluklar sebebiyle okul yerine işe gitmeye başladı. Ancak müzik, hayatında her zaman varolacaktı. Çalışırken bir taraftan da TRT Gençlik Korosu, İstanbul Operası Gençlik Korosu, St. Antoine Kilisesi Korosunda şarkı söylüyordu.

Zorlu hayat mücadelesinden sonra Şükriye Tutkun Sevin Gayrı türkü albümüyle hedefine ulaşmanın ilk adımını atmış oluyordu. Daha sonra Tutkun Çiğdem Der ki albümünü yaptı. Tutkun, 2003-2004 Büyük Şehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında Sultan Gelin müzikaliyle farklı bir çalışmaya imza atanlar arasında yer aldı

Bunlar da İlginizi Çekebilir