Oğuz’un içi sıkıştı. Bir kadın, kendi çocuğunu bu kadar saklamak zorunda kalır mıydı? Sadece işini kaybetme korkusu mu, yoksa daha derin bir yalnızlık mı? Bebek ağlamaya başladı.
“Git, ona mama ver,” dedi Oğuz şaşırtıcı bir yumuşaklıkla.
“Beni kovmuyor musunuz?” diye sordu Sevim şaşkınlıkla.
“Hayır, sadece konuşmamız lazım.”

Sevim mutfağa giderken Oğuz pencereye yöneldi. Etiler’in manzarası gözlerinin önünde uzanıyordu ama aklı bambaşka yerdeydi. İlk eşi Elif’i düşündü. O hayatta olsaydı, muhtemelen Sevim’i kucaklar, bebeğe annelik ederdi. Ama şimdi Derya vardı ve Derya tamamen farklı bir insandı.

Sevim döndüğünde elinde biberon vardı. Can açlıkla içmeye başladı.
“Beni Oğuz olarak çağırdığın bir zamanı hatırlıyor musun Sevim?” diye sordu Oğuz.
Sevim başını kaldırdı, gözleri doluydu.
“Geçen kış o büyük kavgalardan sonra bana çay getirmiştin. O gece çok yalnızdım…”
Sevim de o geceyi hatırlamıştı. Oğuz’un en kırılgan anlarından biriydi. O gece bir insan olarak ona yaklaşmıştı.

Oğuz koltuğa oturdu.
“Anlat bakalım, baştan anlat…”
Sevim derin bir nefes aldı.
“Mehmet’le tanıştığımda 19 yaşındaydım. Trabzon’da komşumuzdu. Nikahımız imamla kıyıldı, ailelerimizin huzurunda. İstanbul’a birlikte geldik. Mehmet inşaatta çalışıyordu, ben de temizlik işlerinde. Sizin evinizi bulunca çok mutlu oldum. Düzenli iş, düzenli maaş… Ama geçen yıl Mehmet inşaattan düştü, hastanede üç gün bekledik, kurtarılamadı. O sırada yedinci ayıma girmiştim. Doğumdan sonra ailem ve Mehmet’in ailesi nikah kağıdı olmadığı için bizi kabul etmedi. Can’a bakacak kimse kalmadı. Bir akrabam yardım etti ama artık o da yaşlandı. Son iki haftadır Can’ı mecburen buraya getiriyorum, hanımefendi evde yokken…”



Oğuz derin bir nefes aldı.
“Sevim, bu böyle devam edemez. Anlıyorsun değil mi?”
Sevim’in gözleri doldu.
“Biliyorum beyefendi, ama işimi kaybedersem Can’a bakamam.”

Tam o sırada evin kapısı açıldı. Derya’nın topuklu ayakkabılarının sesi mermerde yankılandı. Sevim panikledi. Can kucağında, saklanacak yer yoktu. Derya hizmetçi odasının kapısında belirdiğinde yüzündeki ifade buz gibiydi.
“Bu ne?” diye sordu Derya keskin bir sesle.
Sevim başını eğdi, “Benim oğlum, hanımefendi…”
Derya çığlık attı, “Altı yıldır evimde çalışıyorsun, çocuk istemediğimizi biliyorsun! Kendi çocuğunu buraya getiriyorsun!”

Oğuz araya girdi, “Derya, sakin ol. Açıklayabiliriz.”
“Açıklama istemiyorum! Bu kadın işten çıkarılacak, hemen şimdi!”
“Hayır!” dedi Oğuz kararlı bir sesle.
“Hayır mı? Sen delirdin mi? Bu kadın bizi kandırdı!”
“Kandırmadı, zor durumda…”
“Empati mi? Bu kadın bizi aptal yerine koydu!”
“Derya, biraz düşün…”
“Ben düşündüm! Ya o kadın ve çocuk, ya ben!”

Oğuz sustu. Çünkü aslında seçimini çoktan yapmıştı. Can’ı gördüğü andan itibaren… Derya bavulunu topladı, “Ben gidiyorum. Avukatım seni arayacak.” dedi ve gitti.

Ev sessizliğe gömüldü. Sevim mutfaktan çıktı, “Beyefendi, hanımefendi gitti. Benim yüzümden…”
“Senin yüzünden değil, benim hatalarımın sonucu,” dedi Oğuz.
“Şimdi ne olacak?”
“Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Can benim oğlum ve ona sahip çıkacağım. Soyadımı alacak, hukuki olarak tanıyacağım. Sen de Can’ın annesisin, artık sadece hizmetçi değilsin.”

Sevim şaşırmıştı.
“Nasıl yani?”
“İstersen bu evde kalabilirsin. Bir aile olabiliriz. Henüz evlilik teklif etmiyorum ama birlikte Can’ı büyütebiliriz.”

Altı ay sonra Oğuz’un hayatı tamamen değişmişti. Ofisinde Can’ın fotoğrafı vardı. Yeni bir projeye başlamıştı: Tek annelere yönelik bir kreş ve sosyal merkez inşaatı. Eve dönerken bahçede Can’ı kucağında tutan Sevim’i gördü. Can ilk defa “Baba!” dediğinde Oğuz’un gözleri doldu. Derya ile boşanma süreci zor geçmişti ama artık dostlardı. Hatta geçen ay Can’ı ziyaret etmişti.

Bir akşam, Sevim bahçede Oğuz’a yaklaştı,
“Sana bir şey sormak istiyorum. Benimle evlenir misin?”
Oğuz gülümsedi, “Evet, istiyorum. Sadece Can için değil, seni tanıdıkça seni sevdim.”
Bir yıl sonra küçük bir törenle evlendiler. Can’ın doğum günüyle aynı güne denk getirdiler.



Bazen hayatta sandığımız felaketler aslında kurtuluşumuz olur. Oğuz öğrendi ki gerçek mutluluk gösterişte değil, sevginin olduğu yerdedir. Bir zamanlar kaybettiğini sandığı her şey, ona en değerli olanı kazandırmıştı.

Bunlar da İlginizi Çekebilir