Hz. Ali bir Hristiyana misafir oldu. Adam üzüm getirdi. Hz. Ali üzümü yedi. Sonra üzümden yapılmış şarap getirdi. Hz. Ali buyurdu ki : Haramdır. Hristiyan dedi ki : Siz Müslümanlara şaşarım. Üzüm helal, içki haram. Halbuki bu, bundan yapılıyor. Hz. Ali buyurdu ki : Eşin var mı. Var. Kızın var mı. O da var. ikisi de gelsin buraya.


Eşi ve kızı gelince Hz.Ali buyurdu ki : Bu kız bu annedendir, ama görüyorsun ki Allah annesini sana helal kızını ise haram kılmıştır. Hristiyan dedi ki : Şehadet ederim ki Allah Birdir ve Muhammed Onun kulu ve Resulüdür ve Sen Onun Halifesisin. Müslümanlığını ilan etti.



*************************

Hz. Ali (a.s)’ın Allah Korkusundan Ağlaması
Hz. Ali (a.s)’ın ashabından olan “Hibbe İrnî” isminde birisi şöyle diyor:

Bir gece “Nevf” ile birlikte Kufe’nin Dar’ulİmaresinin (hükümet konağının) bahçesinde yatmıştık. Gecenin son zamanlarında Hz. Ali (a.s)’ın Dar’ulİmare’den yavaşça dışarı çıktığını, aşırı bir korkunun kendisini sardığını, dengesini koruyamadığını ve elini duvara koyarak şaşkınlık ve hayranlık içinde olanlar gibi göğe doğru bakıp şu ayeti okuduğunu gördük:

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.”

“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken, (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”

“Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsva etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.”

“Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, “Rabbinize inanın” diye imana çağıran bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz.”[31]

Hibbe İrnî şöyle devam ediyor: Hz. Ali (a.s) sürekli bu ayetleri okuyordu. Bu azametli güzelliklere ve bu azametli güzelliklerin yaratıcısına öyle gönül vermişti ki ve kendisinden öyle geçmişti ki adeta aklını yitirmişti.

Hibbe ve Nevf yattıkları yerden bu ilginç manzarayı seyrediyorlardı. Nihayet Hz. Ali (a.s) yavaş yavaş Hibbe’nin yattığı yere yaklaşarak şöyle buyurdu: “Hibbe! Uyumuş musun, uyanık mısın?”

Hibbe cevabında: Uyanığım; ya Emir’elMüminin, siz onca aydın geçmişinize ve onca züht, takva ve eşsiz ibadetinize rağmen Allah’tan böyle korkuyorsunuz, o halde vay bizim halimize, biz zavallılar ne yapmalıyız!

Hz. Ali (a.s) gözlerini aşağı dikerek ağladı. Sonra şöyle buyurdu: “Ey Hibbe! Hepimiz bir gün Allah’ın karşısında duracağız, amellerimizden hiçbiri O’na gizli değildir. Ey Hibbe! Allahu Teâla bana ve sana boynun şah damarından daha yakındır; hiçbir şey bizimle Allah arasında engel olamaz.”

Sonra Nevf’e dönerek şöyle buyurdu: “Ey Nevf! uykuda mısın?”

Nevf: “Hayır, uyanığım. Ya Emir’elMüminin! Sizin hayret verici durumunuz, bu gece biraz gözyaşı dökmeme sebep oldu.”

İmam (a.s): “Ey Nevf! Eğer bu gece Allah’ın korkusundan çok ağlarsan, yarın Allah’ın karşısında gözlerin aydın olur. Ey Nevf! Allah korkusundan kimin gözünden bir damla yaş akarsa, bu göz yaşı ateşten olan denizleri söndürür…”

Emir’ulMüminin (a.s), Hibbe ve Nevf’e ettiği nasihatlerin sonunda ise şöyle buyurdu: “Ben size, her an Allah’tan korkunuz diyorum.”

Daha sonra o ikisinin yanından geçti ve yürekleri yakarcasına şöyle diyordu:

“Ey Rabbim! Keşke bir bilseydim; acaba senden gafil olduğumda benden yüz mü çeviriyorsun yoksa yine bana teveccüh mü ediyorsun? Keşke bir bilseydim; bu uzun uykumla ve nimetlerinin şükründe kusur etmemle halim senin nezdinde nasıldır?”

Hibbe diyor ki: “Allah’a andolsun ki, Hz. Ali (a.s) şafak atana kadar bu halde Allah’a yalvarıp yakarıyordu.”[32]

Bunlar da İlginizi Çekebilir