Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve hepimzi etkileyen yüzyılın afeti karşısında çok sayıda vatandaşımız aramızdan ayrıldı. Ama bu deeprem anında bizlere yansıyan önemli şeyler varı. Bunu da gördük ya dediğimiz şyeler yaşandı. Bunlardan bazısı gerçekten .çok çok etkileyici idi. Peki neydi bunlar.
Hepimizi derinden etkileyen şeyler bir diğer sayfamızda
Geçiş yaparak okuyunzu...
Gördüm
Beş bin, on bin gibi rakamları veremediği için evinden çıkarılan bir kiracıyı, ev sahibiyle aynı çorba kuyruğunda gördüm.
Erzak dağıtırken “Bu bana yeter, biraz benden sonrakilere ver” diyen köylüler gördüm.
Dağıtım sırasında bizi zorla evine götürüp yemek yediren, evde yiyecek namına ne varsa sofraya getiren depremzede gördüm,
Allah’tan şer gelmez, Allah’tan ne gelirse hayırdır. “Bu depremde de hayır var” diyen depremzede gördüm.
Arabasını çalıştırıp uyuyunca arabasının egzozundan zehirlenip ölmek üzere iken komşusu tarafından fark edilip zehirlenmiş halde uyandırılan aile gördüm.
AVM’si yıkılmış, arabaları enkazın altında kalmış, bizden bulgur alacak kadar sıfırı tüketmiş iş adamları gördüm.
20 saat uğraşıp kolu kesilmesin diye sütunu kesip kurtardığımız 24 yaşındaki kızımızın, üç saat sonra öldüğünü gördüm.
Annenin “Önce beni kurtarın”, kızının “Önce beni kurtarın” diye yalvardığı mahşer alanını gördüm.
Nesi var nesi yoksa bırakıp şehri terk etmek isteyen genç jenerasyonla, “Buraları bırakmayın, şehrinize sahip çıkın, terk etmeyin” diye yalvaran yaşlıları gördüm.
Depremden kocasının ölmüş cesedi çıkınca “Depreeem Allah senin belanı versin” diyerek kendini paralayan kadınlar gördüm.
Hiç kızı olmayıp dört oğlu da enkaz altında kalan, ama hiç birisine ulaşmadığımızda babanın gözümüzün içine bakıp ağlayarak “En azından bir oğlumu kurtarın” diye yalvardığını ama bizim de aciz olduğumuz anları gördüm.
Alt, üst, yan komşusunun kim olduğunu bilmeyen komşular gördüm.
Termal kameranın arama kurtarma ekiplerinin işlerini ne kadar hızlandırdığını, eğer yoksa kurtarma operasyonlarının iğne ile kuyu kazmaktan beter olduğunu gördüm.
Bir insanın hayatının senin ellerinde olduğunu, sen yardım etmezsen öleceğinden emin olduğun yüzlerce yalvarma arasından hangisini seçeceğini, hangisini çabuk kurtarırsam diğerine çabuk varırım kararsızlığı yaşadığımı gördüm.
Her insanın hiçbir şey yapmasa bile bir deprem bölgesini ömür boyu ibret olabilmesi adına ziyaret etmesinin zaruri olduğunu gördüm.
İnşaatını iyi mühendislere yaptıranla kötü mühendise yaptıranların elde ettikleri kârı, hayatlarıyla ödediklerini gördüm.
Dışı capcanlı olan binaların yıkılınca ne kadar da malzemeden çaldıklarını, elimizde ufalanan duvar parçalarının aslında elimizden dökülen birer insan karakterinin olduğunu gördüm.
Talan edilmemiş tek bir zincir market şubesi, bir bakkal, bir çerezci, sanayide yedek parçacı, bir AVM’nin olmadığını görünce ahirete tehir edilen hesaplarımızın çok daha büyük olduğunu gördüm.
Hazreti Adem dünyaya nasıl sıfırdan başladıysa, yöre insanının da sıfırdan başlamaktan başka çaresinin olmadığını, halka verilecek telkinlerin bu yönde olması gerektiğini gördüm.
Bir hafta boyunca para harcayacak bir şeyin olmadığını, cüzdanımı çıkarmadığımı, satın alınacak bir şeyin olmadığını gördüm.
İlk defa bir hafta boyunca ezan okunamayan bir İslam şehrinin olduğunu gördüm.
Habib-i Neccar camisinin yıkılmasıyla en eski tarihi bir eserimizin daha yok olduğunu gördüm.
İnsanoğlunun yatay mimariye geçmesinin, en fazla üç kat olması gerektiğinin gerekirse dini bir fetvayla farz haline dönüşmesinin zorunlu olduğunu gördüm.
Olası bir İstanbul depreminde arama kurtarma ekiplerinin hayati önem taşıdığını, her Türk vatandaşının hilti, matkap çeşitlerini kullanacak, enkazda koridor açacak kadar deprem bilgisine sahip olması gerektiğini, evlatları içeriden bağrışırken ne yapacağını bilmeyen abiler ve çocukları babaların olduğunu gördüm.
Bu topraklarda yaşamayı göze alanların depremi de göze almaları gerektiğini; Allah’ın yerleşimcilerin dinine göre yeraltı tabaklarının rotasını değiştirmeyeceğini, tedbirimizi Allah’ın değil bizim almamız gerektiğini gördüm."
(Alparslan Aslan)