Bir zamanlar İstanbul'un yağmurlu bir akşamında, zengin bir iş adamı olan Emre Demir, sekiz aylık bebeğiyle birlikte arabasını sürüyordu. Yol, yağmurun altında kayganlaşmıştı. Aniden, bilinçli bir şekilde saçılmış çiviler lastiklerini patlattı ve araba kontrolsüz bir şekilde savrulup devrildi. Yaralı ve sersemlemiş bir halde, Emre bebeğini yıkıntıların arasından çıkarmayı başardı, ancak kendisi yağmur altında bayıldı.

O sırada, yakındaki gecekonduda yaşayan yedi yaşındaki evsiz bir kız, Elif, gürültüyü duyup yardıma koştu. Baygın adamın kucağında ağlayan bebeği görünce, bir şey onun kalbini hızla çarptırdı.

Arabanın camlarına vuran yağmur damlaları, Emre’yi adeta hipnotize ediyordu. Arka koltukta uyuyan bebeğine bakarken, hayatının en değerli varlığının yanında olduğu için minnettardı. Bebeğinin küçük yumruklarını sıkı sıkı tutması, ona tarifsiz bir huzur veriyordu. İş dünyasında acımasız olarak tanınan Emre, aslında bu minik canlı karşısında tamamen yumuşuyordu.

Ancak bir anda, lastiklerin patlama sesiyle sarsıldı. Direksiyon titremeye başladı ve araç kontrolünü kaybetti. "Hayır, hayır!" diye mırıldandı Emre, çaresizce direksiyonu tutmaya çalışırken. Bebek, sarsıntıyla uyanıp ağlamaya başladı. Araba uçuruma doğru yuvarlanırken, Emre’nin aklında tek bir şey vardı: Bebeğini korumak.

Arabanın durmasıyla birlikte, Emre kendini ters dönmüş bir halde buldu. Kan, alnından aşağı süzülüyordu. Bebeğin çığlıklarını duyunca, tüm gücünü toplayıp emniyet kemerini çözdü ve bebeği koltuktan çıkardı. "Buradayım, yavrum," diye fısıldadı titreyen bir sesle. Bebek şans eser yara almamıştı, sadece korkmuştu.

Yağmurun altında, yaralı ve bitkin düşen Emre, son bir çabayla bebeğini kucağına alıp yere çöktü. "Birisi, lütfen," diye inledi. Gözlerini kapatmadan önce son gördüğü şey, çamurlu yolda kendisine doğru koşan küçük bir kızın çıplak ayaklarıydı.

Elif, gecekondusunda çamaşır asarken gürültüyü duydu. Yedi yaşındaydı ama tehlikeli sesleri ayırt etmeyi öğrenmişti. Hemen küçük kardeşi Ali’ye, "İçeride kal," dedi ve dışarı fırladı.

Yağmur altında koşarken, yolun virajında devrilmiş bir lüks araba gördü. Cam parçaları etrafa saçılmıştı. Ancak asıl dikkatini çeken, yerde yatan adam ve kucağındaki ağlayan bebeydi. "Amca, amca!" diye seslendi Elif, yanına koştu. Adam baygındı, ancak bebeği sıkıca tutuyordu.

Elif, bebeği nazikçe aldı ve adamı uyandırmaya çalıştı. Tepki alamayınca, onu gecekondusuna taşımaya karar verdi. Küçük bedeniyle zorlanarak, Emre’yi omzuna aldı ve yavaşça evine doğru ilerledi. Ali kapıyı açık tuttu ve Elif, Emre’yi yere yatırdı.

"Ali, en temiz havlularımızı getir," dedi. Bebeği kurularken, Emre’nin yüzüne baktı. Bir anda onu tanıdı! Birkaç ay önce, sokakta dilenirken bu adam onlara ekmek ve süt almıştı. Hatta diz çöküp, "Siz iyi şeyleri hak ediyorsunuz," demişti.

O gece, Elif uyumadı. Bebeği besledi, Emre’nin ateşini kontrol etti. Sabah olduğunda, Emre gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışırken, Elif’in sesini duydu: "Merak etmeyin, bebeğiniz iyi."

Emre etrafına baktı. Gecekondu soğuk ve nemliydi, ancak temizdi. "Sen... sen sadece bir çocuksun," diye mırıldandı. "Beni buraya nasıl getirdin?"

Elif gülümsedi. "Güçlü olmayı öğrenmek zorunda kalıyorsunuz."

Emre, Elif’in yüzüne dikkatlice baktı. Onu tanıdığını hissetti. "Seni tanıyorum," dedi yavaşça. "Bana birkaç ay önce yardım etmiştin."
Diğer sayfamıza geçerek detayı okuyunuz
Elif başını öne eğdi. "Evet... siz …

Bunlar da İlginizi Çekebilir