Benim adım Deniz. Yedi yaşındayım ve yaşadığım en güzel anıları, annemin eteklerinde saklı. Onun patlamaları, değişken en parlak ışınlar gibi içimi ısıtırdı. Annem bana sadece masallar anlatmıyordu, o masalları yaşatıyordu. Onun bir karakteri seslendirir, yüzünü buruşturur, gözünün geniş olmasına izin verirdi. En sevdiğim, "Ormanın Kalbindeki Gizemli Kız" masalıydı. Annemin sesini öyle güzel taklit ediyor ki, sanki o kız gerçekten de odamızda beliriverirdi. Bir gün sonra, o masallardaki gibi, hayatımızda da bir şeyler değişmeye başladı. Annemin öksürüğü, önce hafif bir fısıltı halindeydi, sonra giderek şiddetlendi. Ateşi yükseldi, yanakları da oldu. Babamın endişeleriyle annemi doktoraya götürdüm. Doktorlar, anneme garip aletlerle baktılar, iğneler yaptılar, sundular. Ama annem iyileşiyordu. dolayısıyla her geçen gün biraz daha soldu. Bir sabah geldiğimde, annemin yatağı boştu. Odaya sinen o tanıtıcı, huzur veren koku da yoktu. Kalbim sıkıştı. Babam beni çağırdı. Gözleri, sanki bütün gece ağlamış gibi kıpkırmızıydı. Elimi tuttu, sesi titrek bir fısıltıya dönüştü: "Deniz'im, annen... annen artık melek oldu." Melek mi? Annem mi? Anlamadım. Melekler cennette yaşıyormuş, dedi babam. Annem de cennete devam ediyor. Ama neden? Neden beni bırakıp gitti? O gün sonra, evimiz bir mezarlığa dönüştü. Sessizlik, duvarlara yapışıkmış gibi. Babam, eskisi gibi gülmüyordu. Yemek yapmayı unutmuşmuşum gibi. Saçlarımı taramıyor, bana sarılmıyordu bile. Annemin kokusu, yavaş yavaş silinmeye başladı. Sanki annem, bir hayalete dönüşüyordu.Go'rsele ileyn devamı diger sayfada..