On iki yaşındaki Ali, pahalı takım elbiseli bir adamın nehre düştüğünü gördüğünde, bu cesur hareketinin sadece şehrin en güçlü milyonerinin hayatını değil, kendi geleceğini de sonsuza dek değiştireceğinin farkında değildi.

Öğle güneşi, Umut Şehri’nin üzerine yakıcı bir şekilde vuruyor, şehri sıcağa ve toza boğuyordu. Nehrin aşağısında, yalın ayaklı bir çocuk olan Ali Yılmaz, omzunda asılı çuvalıyla çatlak patikada yavaşça yürüyordu. Derdi bela aramak değildi; sadece birkaç kuruşa satabileceği boş şişeleri bulmaktı.

Gömleği yırtıktı, teni güneşte geçen uzun günlerden bronzlaşmıştı ve yüzü kir içindeydi. Ama koyu renk gözlerinde yoksulluğun asla söndüremeyeceği bir kıvılcım vardı; ninesi Ümit Nine’nin her zaman hayran olduğu o sessiz güç.

Onun vefat edeli üç ay olmuştu. Üç aydır Ali, parklardaki banklarda uyuyor, artık yemekleri yiyor ve kendi kurallarıyla hayatta kalmayı öğreniyordu.Devamını okumak için diğer sayfaya gecebilriisniz..

Bunlar da İlginizi Çekebilir